Her 125 Çocuktan 1'i Kalp Hastalığı İle Doğuyor

<b>Kalp Hastalıklarının Hamilelik Döneminde Belirlendiğine İşaret Eden Uzmanlar, Türkiye'de Her 125 Bebekten 1'inin Doğumsal Kalp Hastalığı ile Doğduğunu Söylüyor.</b><br /><br />Kalp hastalıklarının hamilelik döneminde belirlendiğine işaret eden uzmanlar, Türkiye'de her 125 bebekten 1'inin doğumsal kalp hastalığı ile doğduğunu söylüyor.<br /><br />'Fetal ekokardiyografi' adıyla uygulanmaya başlanan ileri ultrason teknikleri ile artık hamileliğin başında bu tür rahatsızlıklar tespit edilebildiğini belirten uzmanlar, "Kalp hastalıklarında teşhis çok önemlidir. Hamilelikte belirlenen rahatsızlıklar tedavi yöntemiyle giderilebilir" uyarısında bulunuyor.<br /><br />Genel Cerrah Uzmanı Op. Dr. Ömer Kurt, doğumsal kalp hastalığının bebek ölümlerinde ilk sıralarda yer aldığını kaydetti.<br /><br />Kurt, Türkiye'de uygulanmaya başlanan 'fetal ekokardiyografi tekniğinin' bu tür hastalıkların anne karnındayken tespit edilmesini sağladığını ifade etti.<br /><br />Op. Dr. Kurt, yaklaşık 4.5 - 5 ay döneminde yarım saat süren bir ultrason boyunca kalp anomalisine ilişkin ultrason yaptığında bebekte kalp sakatlığı olup olmadığının tespit edildiğini dile getirdi.<br /><br />Kurt, "Gebelik döneminde aileler psikolojik açıdan kendilerini hazırlıyorlar, eğer erken dönemde saptanabilirse bebeğin belki terminasonu yani sonlandırılmasına gidilebilir. Sistem sayesinde doğum sonrasında oluşan bebek ölümlerinin önüne geçilebileceğini, bebekte zekâ geriliğine yol açan kromozom hastalığının da tespit edilebildiğinin bilinmesi gerekir. Dolayısıyla biz bunları anne karnında önce teşhis edersek, doğar doğmaz gerekli müdahaleleri yaparak bebeğin yaşamasını sağlayabiliriz. Doğumdan sonra bir şey yapacak durumda olmayacağımız için bunu anne karnında ve 4, 4,5 ya da 5 aylık dönemde öğrenmek çok büyük önem taşıyor" dedi.

Her 125 Çocuktan 1'i Kalp Hastalığı İle Doğuyor

Kalp Hastalıklarının Hamilelik Döneminde Belirlendiğine İşaret Eden Uzmanlar, Türkiye'de Her 125 Bebekten 1'inin Doğumsal Kalp Hasta...

Devamı »

Aldığımız Radyasyonun %85'i Doğal Yollardan

<div style="text-align: justify;"><b>Radyoloji Uzmanı Dr.Fatma Şentürk Mutlu, insanların kozmik ışınlar, topraktan yayılan radon ışımaları, toprakta, suda ve yiyeceklerde olabilecek doğal radyasyona daha çok maruz kaldığını söyledi.</b><br /><br />Radyoloji Uzmanı Dr. Fatma Şentürk Mutlu, insanların kozmik ışınlar, topraktan yayılan radon ışımaları, toprakta, suda ve yiyeceklerde olabilecek doğal radyasyona daha çok maruz kaldığını söyledi. İnsan eliyle oluşturulmuş kaynaklardan alınan radyasyonun çok daha fazlasını, solunan havadan, güneşten ve hatta Sudan alındığına dikkat çeken Uzm. Dr. Mutlu, baz istasyonları, cep telefonları, mikrodalga fırınları, yüksek gerilim hatları ve radarların iyonlaştırıcı radyasyon kaynağı olmadığını ve üremeyi etkilemediğinin bilimsel araştırmalarla belirlendiğini kaydetti.<br /><br />Radyoloji Uzmanı Dr. Fatma Şentürk Mutlu, radyasyonun yaşamın bir parçası olduğunu, ısı ve ışığın güneşten gelen radyasyonun doğal formu olduğunu dile getirdi. Uzm. Dr. Fatma Şentürk Mutlu, "Bunların yanı sıra mikrodalgalar, radyo dalgaları, radar, X-ışınları, gama ışınları radyasyonun diğer türleridir. Bunlar çevremizde doğal olarak bulunduğu gibi yapay olarak da elde edilmektedir. Radyasyon, madde üzerinde meydana getirdiği etkilere göre; iyonlaştırıcı radyasyon (X-ışınları, gama ışınları, alfa, beta radyasyonları, kozmik ışınlar, nötronlar) ve iyonlaştırıcı olmayan radyasyon (ultraviyole, kızıl ötesi, radyo dalgaları, mikrodalgalar) şeklinde sınıflandırılır. Temelde iki çeşit radyasyon vardır: Doğal ve yapay radyasyonlar. Doğal radyasyonlar, adından da anlaşılacağı üzere, doğa kaynaklarından ortaya çıkan radyasyon tipidir. Bunlar arasında kozmik ışınlar, topraktan yayılan radon ışımaları, toprakta, suda ve yiyeceklerde olabilecek doğal radyoaktif maddeler sayılabilir. Doğal olmayan radyasyonlar ise, insan eliyle oluşturulan veya kullanılan araç ve gereçlerden alınan radyasyonlardır." dedi.<br /><br /><b>YANLIŞ BİLİYORUZ, SOLUDUĞUMUZ HAVADAN, İÇTİĞİMİZ SUDAN BİLE RADYASYON ALIYORUZ</b><br /><br />İnsan vücudunun doğal kaynaklı radyasyona çok daha fazla maruz kaldığına işaret eden uzm. Dr. Mutlu, halk arasında bilinenin aksine insan eliyle oluşturulmuş kaynaklardan alınan radyasyonun çok daha fazlasını, solunulan havadan, güneşten ve hatta Sudan alındığını kaydetti. İnsan vücudunun maruz kaldığı radyasyonun yaklaşık üçte ikisinin doğal kaynaklardan alındığını, sadece yüzde 15'inin tıbbi tanı amacıyla kullanılan radyolojik incelemelerden alındığını belirten Dr. Mutlu, bunlar dışındaki kaynaklardan alınan radyasyonun ise çok daha az olduğunu dile getirdi. Vücuda solunum ve sindirim yollarıyla, hava, su, tüm bitkisel ve hayvansal besinlerde az da olsa bulunan radyoaktif maddelerin alındığına dikkat çeken Uzm. Dr. Fatma Şentürk Mutlu şunları kaydetti: "Bunlarda zamanla çeşitli organlarda birikmektedir. Buna ek olarak kozmik ışınlardan ve yerkürede bulunan doğal radyoaktif maddelerden etkilendiğimiz de düşünüldüğünde, insan vücudu hem iç hem de dış radyasyon ışınlanmasına doğal olarak maruz kalmaktadır. Tıbbi alandaki radyasyon uygulamaları, radyasyonla görüntü elde edebilme ve radyasyonun hücre veya tümörleri yok edebilme yeteneğine sahip olması temeline dayanır. Bu iki özelliğinden dolayı radyasyon hastalıkların teşhis ve tedavisinde önemli rol oynar."</div>

Aldığımız Radyasyonun %85'i Doğal Yollardan

Radyoloji Uzmanı Dr.Fatma Şentürk Mutlu, insanların kozmik ışınlar, topraktan yayılan radon ışımaları, toprakta, suda ve yiyeceklerde olabil...

Devamı »

Yaz Aylarında Bakım

<br> <br> <span style="color: #141412; font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><span style="line-height: 24px;">Yazın sıkıcı güneşli günlerinde nefes almaktan bile zorlanıyoruz  .  Peki budumdan güzel olmayan etkilenen cildimiz ne yapsın ? Sıkıcı güneşli havalar cildimizde yorgun düşürüyor  .  Cildimize gelen güneş ışınları cildimizi yıpratıyor  .  Her mevsim cildin ihtiyacı farklıdır  .  Bu yüzden yazın cilt bakımı yaparken kışın kullandığınız ürünleri kullanmayın  .  İşte yaz ayları amaçlı cilt bakımı önerileri  . </span></span><br> <span style="color: #141412; font-family: Georgia, Times New Roman, serif;"><span style="line-height: 24px;"></span></span><br>

Yaz Aylarında Bakım

Yazın sıkıcı güneşli günlerinde nefes almaktan bile zorlanıyoruz  .  Peki budumdan güzel olmayan etkilenen cildimiz ne yapsın ? Sıkıcı gün...

Devamı »

Kadınlarda Saç Dökülmesi ve Nedenleri

<div style="text-align: justify;"><b>Kadınlarda saç dökülmesi</b><br />Kadınlarda güzelliğin vazgeçilmez unsurlarından olan saçlar, birçok nedenden ötürü dökülerek o ihtişamlı görüntüsünü kaybeder. İşte kadınlarda karşılaşılan saç dökülmelerinin nedenleri ve alınabilecek önlemler.<br /><br /><b>Kadınlarda saç dökülmesi nedenleri</b><br />Genetik özellikler, bilinçsiz kozmetik kullanımı, yanlış saç bakım yöntemleri,stres, mevsimsel dökülmeler gibi sebeplerden dolayı saç köklerinde meydana gelen tahribatlar saç tellerinde incelmeye,saçların dökülmesine neden olur. Demir eksikliği veya başka sebeplerle gelişen kansızlık (anemi), tiroit hastalıkları, yumurtalıklara bağlı hormonal düzensizlikler gibi sebepler genel olarak daha sıktır. Fakat kronik stres faktörleri ve ailevi yatkınlık da saç dökülmesinde önemli faktörlerdir.<br /><br /><b>Kalıtım</b><br />Kadınlarda da erkeklerde olduğu gibi kalıtımın etkisi vardır fakat erkeklerde görülen sıklıkta ortaya çıkmaz. Kalıtsal faktörlerin etkisi ile ortaya çıkar ve “kadında erkek tipi saç dökülmesi” olarak Türkçeleştirebileceğimiz tabloda saçlar zaman içinde giderek incelir, tüysüzleşir ve bu incelme ile giderek alına yakın tepe bölgesinde seyrelme başlar. Çok ileri vardığı durumlarda kadında da tepede erkekteki gibi kellik tablosu ortaya çıkabilir<br /><br /><b>Doğal saç kaybı</b><br />Her gün belli miktarda saç kaybederiz. Bunlar doğal yaşam sürelerini tamamlamış ve dökülmeleri gereken saçlardır. Yerlerine yenileri çıkar. Çeşitli kaynaklara göre değişkenlik gösterse de günde 100 adete kadar saç kaybı normal kabul edilir.<br /><br /><b>Saç bakım işlemleri</b><br />Fön, perma, boya gibi işlemlerde saçlar kopup, kırılabilir. Zamanla cansız, kuru ve mat görünmeye başlayabilirler. Buna rağmen saç kökleri zarar görmez. Biz gene de doğru ve kaliteli ürünler kullanmaya özen göstermeliyiz.<br /><br /><b>Psikolojik etkenler</b><br />Saçlarımızın sağlığı tüm bedenimizin sağlığı ve yaşamımızdaki psikolojik faktörlerle de ilgilidir. Sağlıklı ve huzurlu bir yaşam için gayret göstererek saçlarımıza yardımcı olabiliriz. Ne yaparsak yapalım değiştiremeyeceğimiz kalıtsal faktörlere gelince, eğer bunlarla ilgili bir saç problemi yaşıyorsak mutlaka bir dermatoloğa görünmeliyiz.</div>

Kadınlarda Saç Dökülmesi ve Nedenleri

Kadınlarda saç dökülmesi Kadınlarda güzelliğin vazgeçilmez unsurlarından olan saçlar, birçok nedenden ötürü dökülerek o ihtişamlı görüntüsün...

Devamı »

Boyun Ağrısı Sonucu Oluşan Boyun Fıtığı

<div style="text-align: justify;">Boyun ağrıları günümüzde kronik ağrı sıralamasında, bel ağrılarından sonra ikinci sırayı oluşturur. Genel nüfusta her üç kişiden biri hayatlarının bir döneminde çeşitli nedenlere bağlı olarak gelişen boyun ağrılarından şikayetçi olmaktadır. Boyun ağrısının sık nedenlerinden biri de boyun fıtığıdır (servikal disk hernisi). Aslında sanıldığının aksine boyun fıtıkları boyun ağrılarının en sık karşılaşılan nedeni değildir. Boyun bölgesi ağrılarının ancak yüzde 10- 20 kadarı boyun fıtığı kaynaklıdır. Fıtık ağrısı diğer ağrılara göre şiddetli olduğundan böyle yanlış bir kanı yerleşmiştir. En sık karşılaştığımız boyun ağrısı nedeni myofasial ağrı sendromu olarak adlandırdığımız kas gerilme ağrılarıdır. Bunu 50 yaşından sonra ortaya çıkan omurga kireçlenmesine (spondilozis) bağlı ağrılar izler.Spondilosise radyolojik olarak 50 yaş grubunda % 25, 65 yaş grubunda ise % 75 oranında rastlanmaktadır.<br /><br /><b>Boyun fıtığı nedir?</b><br />Boyunda 7 adet omur cismi bulunur. Disk materyali iki omur arasında dışarıda görece olarak daha sert bir kılıf, içinde ise jel kıvamında yumuşak doku kısımlarından oluşur. Dış kılıfın zayıflaması veya yırtılması ile iç kısım dışarıya doğru kayar ve sinirlere baskı yapmaya başlar.<br /><br />Dış tabakadaki zayıflama veya yırtılma daha çok boyun ağrısına yol açarken, iç tabakanın dışarıya doğru yer değiştirmesi  larak tanımlanabilecek boyun fıtığı sinir kökü üzerine baskı yaptığı için özelikle omuza ve kola vuran ağrıya yol açar. Kol ağrısı sinir köklerine bası olduğu için çoğunlukla boyun ağrısından daha şiddetlidir. Sinir köklerine olan basının düzeyine göre kol ve el kaslarında güçsüzlük ve uyuşukluk olabilir.<br /><br /><b>Boyun fıtığının belirtileri nelerdir?</b><br />Boyun fıtığı eğer dış-yan taraftan (posterolateral fıtık) kola gelen sinire bası yaparsa (Radikülopati) kolda ağrı yakınması ve etkilediği kolda kuvvet ve duyu kaybı gibi bulgular ortaya çıkar. Bazen fıtık ortadan geriye doğru (santral) omuriliğe bası yapabilir. Bu durum Myelopati denilen kol ve bacaklarda kuvvetsizlik, duyu kayıpları, yürümede güçlük gibi omurilik hasarı bulguları ile kendini gösterir.<br /><br />- Ensede ağrı, kas spazmı, boyun hareketlerinde kısıtlılık<br />- Enseden kollara bazen art kafaya, göğse<br />ve sırta yayılabilen ağrı<br />- Kollar ve/veya ellerde uyuşma hissi<br />- Baş dönmesi, kulak çınlaması, gözlerde<br />sinek uçuşması, bulantı, konsantrasyon bozukluğu gibi semptomlar<br />- Kol ve/veya ellerde kas gücü azalması<br />(elinden sık sık bir şeyleri düşürme, kavrama<br />güçlüğü)<br />- Ağrı, özellikle gece uykuda aşırı derecede<br />artar<br />- Omuz ve kollarda ağrı, uyuşma ve iğne<br />batar gibi olması<br />- Bacak ve kollarda uyuşma veya güçsüzlük<br />- Mesane kontrolü sorunları<br />- Bacaklarda dengesizlik veya sertlik<br /><br /><b>Nasıl teşhis edilir?</b><br />Ağrının lokalizasyonunu ve karakteristiğini tespit etmek için eksiksiz bir klinik muayene ile birlikte, boyun muayenesi, kuvvetsizlik, duyu kaybı ve anormal reflekslere bakılarak disk hernisinin (fıtığın) yeri belirlenebilir.<br />Boyun fıtığını göstermede en iyi yol magnetik rezonans (MR) görüntülemedir. MR ile omurilik, sinir kökleri ve disk hakkında bilgi alınır. Ayırıcı tanıda önemli olan fıtık benzeri bulgu verebilen diğer hastalıklarda görüntülenebilir. Fıtığın baskısının sinir kökü ya da omurilik üzerindeki etkisini belirlemek için sinir iletim çalışmaları (EMG) testi gerek görülürse yapılabilir.<br /><br />Ayırıcı teşhis yönünden boyunda ağrı ve sertlik kola vuran ağrı görülen bütün hastalıkları bir arada düşünmekte fayda vardır.<br /><br />Boyunda ağrı ve sertlik yapan hastalıklar: Servikal artroz ve disk hernisi, boyunun travmatik lezyonları, boyun kaslarının fibrozisi, servikal omurganın tüberkülozu ve diğer enfeksiyonları, tümörler.<br /><br /><b>Kola vuran ağrı yapan hastalıklar:</b><br />Medulla spinalis üzerinde santral bası bulgusu verenler; Medulla spinalis tümörleri, servikal spondilolistezis, santral servikaldiskus hernisi.Pleksus brakialis basısı yapanlar: Akciğerin apeks tümörü (Pancoats), servikal kosta ve skaleneus sendromu, intervertebral diskusun lateral hernisi.Omuza ve kola vuran ağrı yapan çeşitli omuz hastalıkarı (bursit, tendinit) ve bu bölgedeki kemiklerde infeksiyon, kistik ve tümöral değişiklikler. Ulnar sinirin kronik travmasına bağlı nöriti, el bileğinde median sinir basısı bulguları veren karpal tünel sendromu boyun fıtığı teşhisinde ayırıcı tanı olarak düşünülmelidir.<br /><br /><b>Boyun fıtığında ne tür tedaviler bulunmaktadır?</b><br />Cerrahi olmayan tedavi Cerrahi olmayan tedavinin amacı, fıtıklaşmış diskin rahatsız ettiği siniri rahatlatmak, ağrıyı azaltmak ve hastanın fiziksel durumunu geliştirmektir. Bu işlem, birçok tedavi metodunun birlikte kullanıldığı organize bir bakım programıyla disk hernili hastaların çoğunda başarılı bir şekilde uygulanabilir.<br /><br />Analjezik tedavisi: Ağrıyı kontrol etmek için kullanılan ilaçlara analjezikler denir. Nonsteroidal anti - inflamatuar ilaçlar(NSAD): NSAD’ler, analjeziklerdir ve disk hernisinin bir sonucu olarak meydana gelen şişlik ve enflamasyonu azaltmak için kullanılabilir.<br /><br /><b>Fizik tedavi :</b><br />Servikal disk hernisinden kaynaklı ağrının başlangıcından sonra 1-2 günlük kısa istirahat periyodu yararlı olabilir. Bu kısa istirahat periyodundan sonra, eklemlerin sertleşmesini ya da kasların zayıflamasını önlemek<br />için tekrar harekete başlanması önemlidir. Doktorunuz, fizyoterapist ya da bir hemşire yardımıyla, boynunuzu kuvvetlendirmek için spesifik egzersiz eğitimine ve bilgilendirmeye de başlamalıdır. Bu egzersizler evde uygulanabilir ya da gereksinim ve kapasiteleriniz ölçüsünde daha spesifik bir program için bir fizik tedavi merkezine de başvurabilirsiniz. Doktor ya da fizyoterapist tarafından anlatılan egzersizleri uygulamak önemlidir.<br /><br /><b>Boyun fıtığında çekme ve germe yöntemi:</b><br />Doktorunuz traksiyon (çekme, germe), sıcak uygulama, soğuk uygulama ve elle masaj gibi tedavileri uygulayarak boyun fıtığı ağrısını, inflamasyonu (tahriş) ve kas spazmını azaltabilir. Pek çok hasta cerrahi olmayan medikal tedavi veya konservatif tedavi ile iyiye gidecektir.<br /><br /><b>Cerrahi tedavi</b><br />Myelopatisi (omurilik basısı) olan santral fıtıklı hastalar zaman kaybetmeden cerrahi tedavi olmalıdır. Radikülopati (sinir kökü basısı) yapan yan-dış yerleşimli fıtıklarda 4-6 haftalık ilaç ve fizik tedavisi ile iyileşme sağlanamazsa cerrahi önerilir. Cerrahinin amacı, sinir üzerine bası yapan disk kısmını çıkarmaktır. Bu işleme “diskektomi” adı verilir.</div>

Boyun Ağrısı Sonucu Oluşan Boyun Fıtığı

Boyun ağrıları günümüzde kronik ağrı sıralamasında, bel ağrılarından sonra ikinci sırayı oluşturur. Genel nüfusta her üç kişiden biri hayatl...

Devamı »

Dış kulakta iltihap olup olmadığını nasıl anlayabiliriz?

Kulak deliğinin hemen önünde bulunan çıkıntı şeklindeki kıkırdak (tragus) dokunmakla hassas ve ağrılı ise dış kulakta enfeksiyon var demektir. Ayrıca kötü kokulu akıntılar varsa hemen hekime başvurmak gerekmektedir.

Dış kulakta iltihap olup olmadığını nasıl anlayabiliriz?

Kulak deliğinin hemen önünde bulunan çıkıntı şeklindeki kıkırdak (tragus) dokunmakla hassas ve ağrılı ise dış kulakta enfeksiyon var demekti...

Devamı »

Ses kısıklığına karşı öneriler

<b>Aşağıda ses kısıklığına karşı bazı önemli maddeler yer almaktadır.</b><br /><ul><li>Sigara ve alkol kullanılmaması (hatta sigara içilen yerde bile bulunmamak gerekir)</li><li>Tozlu, dumanlı, isli, kokulu ortamlarda bulunmamak.</li><li>Sesin doğru tonda, kalınlaştırma ve inceltmeleri fazla yapmadan kullanılması.</li><li>Çok uzun süre konuşmaktan kaçınılması.</li><li>Diaframı kullanarak, gırtlak kaslarını çok yormadan konuşulması.</li><li>Bol su içilmesi.(Yetişkinlerde günde 2 lt.'ye yakın)</li><li>Aşırı sıcak ve soğuk gıda almamak. Acılı, ekşili, baharatlı yiyeceklerden yememek.</li><li>Ketçaplı, kolalı ve asitli yiyecek içeceklerden uzak durmak.</li><li>Boğaz temizleme hareketini yapmaktan kaçınmak.</li><li>Midede asit kaçağı olan hastalar için akşam saatlerinde çay, kahve, kola, alkol alınmaması, mideyi dolduracak kadar yemek yenmemesi, yemek yiyip hemen yatılmaması, yüksek yastıkta yatılması</li><li>Bulunduğunuz ortamın nemi ve ısısının uygun olması.</li></ul>

Ses kısıklığına karşı öneriler

Aşağıda ses kısıklığına karşı bazı önemli maddeler yer almaktadır. Sigara ve alkol kullanılmaması (hatta sigara içilen yerde bile bulunmamak...

Devamı »

Soğuk havalarda yapılması gerekenler

<b>Kış aylarının yaklaşması ve havaların soğuması ile birlikte birçok hastalıkta artış olmaktadır. Özellikle idrar yollarında enfeksiyon başta olmak üzere, prostat ve taş hastalıklarının şikayetleri de atmaktadır. Havaların soğuması pek çok hastalığa davetiye çıkarıyor. Üroloji Doktoru Op. Dr. Kenan Yalçın, havaların soğuması ile meydana gelebilecek hastalıklar hakkında bilgi verdi:</b><br /><br />"İdrar yolu enfeksiyonu kadınlarda daha çok idrar torbasının iltihabı anlamına gelen "sistit" şeklinde gelişirken, erkeklerde prostat bezinin iltihabı ( prostatit ) olarak ortaya çıkmaktadır. Kadınlar zaten mevcut anatomik yapıları itibariyle bulaşıcı hastalıklara ve idrar yolları enfeksiyonlarına karşı daha yatkın bir yapıya sahipler.<br /><br />Havaların soğuması ile dikkat edilmediği takdirde enfeksiyonlara daha fazla oranda rastlanılıyor. Aslında halk arasında 'idrar zoru' diye de adlandırılan 'sistit' yaşamları süresince hemen hemen her kadında ortaya çıkabilen ve bazen de sık sık tekrar edebilen önemli bir sorundur. Sistit, sık sık idrara gitmek, az az idrar yapmak, tam olarak rahatlayamamak ve idrar yaparken yanma, ağrı hissetmek şeklinde kendisini göstermektedir."<br /><br />Dr. Yalçın, idrar yolu enfeksiyonlarının riskini artıran faktörler hakkında şu bilgileri veriyor:"Havaların soğuması ile daha çok soğuk ortamlara maruz kalan kadınlarda hem vücudun mikroorganizmalara karşı savunma direncinin azalması hem de tüketilen sıvı miktarının azalması nedeniyle idrar yollarına enfeksiyon yerleşme riski daha da artmaktadır. Bu duruma idrarını tutma alışkanlığı, kabızlık ve hijyene dikkat etmemede eklendiği zaman sistit gelişim riski çok daha fazla artmaktadır. Ayrıca özellikle ayakların ve bacakların üşütülmesi ile damar duvarlarının soğukta kasılması sonucu idrar torbası bölgesinde sıvı miktarının artması da bu durumun gelişiminde önemli rol oynamaktadır. Dolayısı ile sıcak ortamlarda bulunmak, sıvı tüketimini yeterli düzeyde tutmak, idrar tutma alışkanlığını mutlaka bırakmak ve hijyene dikkat etmek idrar yolu enfeksiyonlarının engellenmesinde temel önleyici mekanizmalar olarak karşımıza çıkmaktadır."<br /><br />Dr. Yalçın, havaların soğumasına bağlı idrar yolu enfeksiyonunun sadece kadınları değil sanıldığının aksine erkeklerde de rastlandığına, ayrıca prostat ve taş hastalığının da şikayetlerinin soğukta arttığına dikkat çekiyor:"Erkeklerde yaşla birlikte artan prostat bezi büyümesi ve idrar torbasının tam olarak boşalmaması ile yaşlılığın getirmiş olduğu vücut direncinde azalma durumu prostat bezini enfeksiyonlara daha yatkın duruma getirebilmektedir. Aşırı soğuk ortamlardan kaçınılması, yeterince sıvı tüketilmesi, vücut direncini arttıracak besinlerin daha çok tüketilmesine ek olarak yukarıda sözü edilen diğer koruyucu önlemlerin de alınması ile bu sıkıntılı durumun gelişmesi anlamlı ölçüde azalabilecektir.<br /><br />Prostat iltihabı da sistit gibi sık sık idrara gitme, ağrılı ve zor idrar yapma, tam olarak rahatlayamama ve zaman zaman da ateş gelişimi ile kendisini göstermektedir. Havaların soğuması ile birlikte prostat şikayetinin artığını ve bu yüzden prostat büyümesi (kısaca BPH) hastalarının özellikle soğuk havalarda ilaç tedavilerini aksatmadan düzenli olarak almaları, çok soğuk havada dışarı çıkmamaları, ayaklarını soğuktan korumaları, soğuk yere oturmamaları, acı ve baharat tüketimini azaltmaları, akşam yatmadan 2-3 saat evvel sıvı alımını sonlandırmaları gerekmektedir.<br /><br />Ayrıca taş hastalığı olanların da kendilerini soğuktan korumaları gerekmektedir. Çünkü soğuk havalar ve yeterli sıvı alımının azalması şikayetleri ciddi oranda artırmakta ve enfeksiyona meyil oluşturmaktadır.'' dedi.

Soğuk havalarda yapılması gerekenler

Kış aylarının yaklaşması ve havaların soğuması ile birlikte birçok hastalıkta artış olmaktadır. Özellikle idrar yollarında enfeksiyon başta ...

Devamı »

Bilkent Şehir Hastanesi'nin temeli 18 Eylül'de atılıyor.

12 Eylül 2013 tarihinde Sayın Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın katılımıyla gerçekleştirilen 14 ilde 15 Şehir Hastanesi Projesinin imza töreni sonrası Ankara Bilkent’te vatandaşlarımızın da katılımıyla “Bilkent Şehir Hastanesi”nin temel atma töreni yapılacak.<br /><br />3662 yatak sayısı ile Avrupa’nın en büyük şehir hastanesinin yapılacağı Bilkent’te 18 Eylül 2013 (Çarşamba) günü saat 11.00’da gerçekleştirilecek törenle, temele ilk harç Sayın Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan ve Sağlık Bakanımız Mehmet Müezzinoğlu tarafından konulacak.<br /><br />Törene kabine üyeleri, milletvekilleri Bakanlık ve il yöneticileri de katılacak.

Bilkent Şehir Hastanesi'nin temeli 18 Eylül'de atılıyor.

12 Eylül 2013 tarihinde Sayın Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın katılımıyla gerçekleştirilen 14 ilde 15 Şehir Hastanesi Projesinin imza t...

Devamı »

Saçkıran Tedavisi, Saçkıran Nedir, Saçkıran Neden Olur?

<span style="background-color: white; color: #333333; font-family: Verdana; font-size: 12px;">Saçkıran</span><span style="background-color: white; color: #333333; font-family: Verdana; font-size: 12px;"> saçlı deride, kaş, kirpik ve vücudun tüyle kaplı bölgelerinde kıl kaybı yapan bir hastalıktır ve saçkıran tedavisi mümkündür. Saçkıran, en sık saçlı deride görülür. Saçlı deride yama veya bozuk para şeklinde saçsız kalmış alanlar görülür. Bu saçsız alanlar bir tane veya çok sayıda olabilir. </span><span style="background-color: white; color: #333333; font-family: Verdana; font-size: 12px;">Saçkıran hastalığında</span><span style="background-color: white; color: #333333; font-family: Verdana; font-size: 12px;"> nadiren tüm saçlı deride kıl kaybı olabilir. Hatta hastalık tüm vücuttaki tüylerin dökülmesi şeklinde görülebilir.</span><br /><div style="background-color: white; color: #333333; font-family: Verdana; font-size: 12px; margin-top: 15px; padding: 0px;">Saçkıran hastalığı en sık çocuk ve genç erişkinlerde görülür. Hastaların %60’ı 20 yaş altındadır. Saçkıran hastalığında %10-30 oranında aile öyküsü bulunabilir.</div><div style="background-color: white; color: #333333; font-family: Verdana; font-size: 12px; margin-top: 15px; padding: 0px;">Saçkıran hastalığının nedenleri bilinmemektedir. Ancak stresin saç kıranda önemli rol oynadığı düşünülmektedir. Saçkıran hastalarında tiroit problemleri yani guatr ve kansızlık sıklıkla görülebilmektedir. Ancak bu hastalıklar saçkıranın nedeni değil, şiddetlendiren faktörlerdir.</div><div style="background-color: white; color: #333333; font-family: Verdana; font-size: 12px; margin-top: 15px; padding: 0px;">Saçkıran tedavisi genellikle iyileşme ile sonuçlanır. Saçkıran hastalığı ortaya çıktıktan sonra %30 hastada 6 ay içinde iyileşme olabilir. 1 yıl içinde ise %50 oranında iyileşme görülebilir.</div><div style="background-color: white; color: #333333; font-family: Verdana; font-size: 12px; margin-top: 15px; padding: 0px;">Erken yaşta başlayan ve yaygın saç dökülmesi olan hastalarda saçkıran tedavisi ve iyileşmesi diğer hastalar göre daha güç olabilir.</div><div style="background-color: white; color: #333333; font-family: Verdana; font-size: 12px; margin-top: 15px; padding: 0px;">Saçkıran hastalarının %10-20’ sinde tırnak bozuklukları görülebilir. Tırnak kalınlaşması, tırnak yüzeyinde çukurcuk ve çizgiler başlıca tırnak bozuklularıdır. Saçkıranda tırnak bozuklukları hastalığın seyrinin şiddetli olacağının bir bulgusudur.</div><div style="background-color: white; color: #333333; font-family: Verdana; font-size: 12px; margin-top: 15px; padding: 0px;"><em>Saçkıran tedavisi</em> için rutin yapılan laboratuvar testleri yoktur. Ancak özellikle çocuklarda tiroit testleri yapılmalıdır.</div><div style="background-color: white; color: #333333; font-family: Verdana; font-size: 12px; margin-top: 15px; padding: 0px;"><strong>Saçkıran Bulaşıcı mıdır?</strong><br />Hayır saçkıran bulaşıcı bir hastalık değildir. Yiyeceklerle ,içecekler veya teneffüs yoluyla saçkıranın herhangi bir bulaşma belirtisi gözlenmemiştir.</div><div style="background-color: white; color: #333333; font-family: Verdana; font-size: 12px; margin-top: 15px; padding: 0px;"><strong>Saçkıran Tedavisi</strong></div><div style="background-color: white; color: #333333; font-family: Verdana; font-size: 12px; margin-top: 15px; padding: 0px;"><strong>Topikal(Deriye Sürülerek Uygulanan) Kortikosteroidler:</strong><br />Kortizonlu krem ve losyonlar tedavi başlangıcında kullanılabilir. Genellikle hafif vakalarda tedaviye yanıt alınır.</div><div style="background-color: white; color: #333333; font-family: Verdana; font-size: 12px; margin-top: 15px; padding: 0px;"></div><div style="background-color: white; color: #333333; font-family: Verdana; font-size: 12px; margin-top: 15px; padding: 0px;"></div><div style="background-color: white; color: #333333; font-family: Verdana; font-size: 12px; margin-top: 15px; padding: 0px;"><strong>İntralezyoner Kortikosteroidler:</strong><br />Saç kaybı olan bölgeye belli oranlarda, çok ince uçlu iğnelerle saçlı deri içine kortizon enjekte edilir. Çok yaygın saç dökülmesi olmayan hastalarda, saçkıran tedavisi bu şekliyle çok güzel sonuçlar verebilir.</div><div style="background-color: white; color: #333333; font-family: Verdana; font-size: 12px; margin-top: 15px; padding: 0px;"><strong>Sistemil Kortikosteroidler:</strong><br />Şiddetli vakalarda ağız yoluyla veya iğne olarak kortizonlu ilaçlar kullanılır. Kısa süreli kullanılması gereklidir. Uzun süreli kullanımlar sonrası saçkıran hastalığının tekrarı sık olarak görülür. Ayrıca kortizonun yan etkileri ile karşılaşılabilir.</div><div style="background-color: white; color: #333333; font-family: Verdana; font-size: 12px; margin-top: 15px; padding: 0px;"><strong>Topikal Antralin:</strong><br />Antralin maddesi belli oranlarda pomat şeklinde deriye uygulanır. Deriyi tahriş ederek ve bilmediğimiz mekanizmalarla etkili olmaktadır. Kumaşları mor renge boyayabileceği için kullanırken kıyafet ve çarşaflara dikkat edilmelidir.</div><div style="background-color: white; color: #333333; font-family: Verdana; font-size: 12px; margin-top: 15px; padding: 0px;"><strong>Topikal Minoxidil:</strong><br />Saç dökülmesi tedavisinde yaygın kullanılan %5 minoxidil, saçkıran tedavisi için de faydalı bulunmuştur. Diğer tedavilerle birlikte kullanılmaktadır.</div><div style="background-color: white; color: #333333; font-family: Verdana; font-size: 12px; margin-top: 15px; padding: 0px;"><strong>TOPİKAL İMMUNOTERAPİ:</strong></div><div style="background-color: white; color: #333333; font-family: Verdana; font-size: 12px; margin-top: 15px; padding: 0px;"><strong>Psoralenli Ultraviyole Tedavisi (Puva):</strong><br />Ultraviyole A ışınları, psoralen maddesi içilerek veya saçkıran bölgesine sürülerek hastalıklı bölgeye uygulanır. Diğer tedavilerden yanıt alınamamış hastalarda tercih edilen bir saçkıran tedavisi<strong> </strong>yöntemidir.</div><div style="background-color: white; color: #333333; font-family: Verdana; font-size: 12px; margin-top: 15px; padding: 0px;"><strong>Topikal Pimecrolismus, Tacrolimus:</strong><br />Saçkıran tedavisinde yeni denenmeye başlamış ilaçlardır. Tedaviden başarılı sonuçlar alınabilmektedir.</div><div style="background-color: white; color: #333333; font-family: Verdana; font-size: 12px; margin-top: 15px; padding: 0px;"><strong>Saçkıran Tedavisi – Sarımsak</strong><br />Saçkıran hastalığında sarımsak da etkili sonuçlar verebiliyor. Bunun için havana 3 diş sarımsak ve bir miktar tuz ekleyip dövün içine 1-2 damla alkol ekleyin, saçkıran olan bölgeyi temiz bir havlu kızarıncaya kadar silin, tuzla birlikte ezdiğiniz sarımsağı merhem sürer gibi saç kıranlı bölgeye sürünüz. Bu işlemi haftada 1 gün deneyin, en geç 3 hafta sonunda saç kıranlı bölgede kılların çıkmaya başlayacaktır.</div>

Saçkıran Tedavisi, Saçkıran Nedir, Saçkıran Neden Olur?

Saçkıran  saçlı deride, kaş, kirpik ve vücudun tüyle kaplı bölgelerinde kıl kaybı yapan bir hastalıktır ve saçkıran tedavisi mümkündür. Saçk...

Devamı »

Uyku düzeninizi test edin! ( Soru - Cevap )

<b>Bu test, uyku kalitenizin bozulmasından doğabilecek problemlerin farkında olmanızı sağlayacak.</b><br /><br />Bayındır Hastanesi / İstanbul Göğüs Hastalıkları Uzmanı ve Uyku Bozuklukları Merkezi Direktörü Prof. Dr. Firuz Çelikoğlu tarafından hazırlanan bu test, uyku kalitenizin bozulmasından doğabilecek problemlerin farkında olmanızı sağlayacak... Aşağıda yer alan maddelerden "evet" dediklerinizi lütfen not edin ve testin sonunda kendinizi değerlendirin.<br /><br /><b>1.</b> Uykuya dalmakta güçlük çekiyorum. (EVET / HAYIR)<br /><br /><b>2.</b> Çeşitli hızlı düşüncelerle zihnim devamlı meşgul olması benim uykuya dalmamı önlüyor. (EVET / HAYIR)<br /><br /><b>3.</b> Uyumaktan korkuyorum. (EVET / HAYIR)<br /><br /><b>4.</b> Gece uykudan uyanıyorum ve tekrar uykuya dalamıyorum. (EVET / HAYIR)<br /><br /><b>5.</b> Endişeli şeyler düşünüyorum ve bir türlü gevşeyemiyorum. (EVET / HAYIR)<br /><br /><b>6.</b> Sabahları kalkmak istediğim saatten çok daha erken uyanıyorum. (EVET / HAYIR)<br /><br /><b>7.</b> Uykum gelmesi için yarım saat ya da daha uzun süre yatakta uzanıyorum, hemen uykuya dalamıyorum. (EVET / HAYIR)<br /><br /><b>8.</b> Sabah uyandığımda kendimi üzgün ve mutsuz hissediyorum. (EVET / HAYIR)<br /><br /><b><span style="color: red;">9.</span></b> Horladığımı söylüyorlar. (EVET / HAYIR)<br /><br /><b><span style="color: red;">10.</span></b> Uykuda nefesimin kesildiğini söylüyorlar. Fakat ben bunu uyanınca hatırlamıyorum. (EVET / HAYIR)<br /><br /><span style="color: red;"><b>11.</b></span> Yüksek tansiyonum var.  (EVET / HAYIR)<br /><br /><span style="color: red;"><b>12.</b></span> Arkadaşlarım ve ailem benim son zamanlarda karakterimin değiştiğini; çabuk sinirlenip, parladığımı, isteksizleştiğimi söylüyorlar. Unutkanlıklarım arttı, konsantre olamıyorum. (EVET / HAYIR)<br /><br /><b><span style="color: red;">13.</span></b> Gece uykumda aşırı terliyorum. (EVET / HAYIR)<br /><br /><b><span style="color: red;">14.</span></b> Gece boyunca kalp çarpıntısı veya kalp atışlarımın teklediğini hissederek uyandığım oluyor. (EVET / HAYIR)<br /><br /><span style="color: red;"><b>15.</b></span> Baş ağrısı ile uyanıyorum. (EVET / HAYIR)<br /><br /><b><span style="color: red;">16.</span></b> Otomobil kullanırken uykum geliyor. (EVET / HAYIR)<br /><br /><span style="color: red;"><b>17.</b></span> Gece bir - iki defa tuvalete kalkmak için uyanıyorum. (EVET / HAYIR)<br /><br /><span style="color: red;"><b>18.</b></span> Gece aniden tıkanma ile uyanıyorum.  (EVET / HAYIR)<br /><br /><span style="color: red;"><b>19.</b></span> Cinsel arzularım azalmış gibi. (EVET / HAYIR)<br /><br /><span style="color: red;"><b>20.</b></span> Gece iyi uyumama rağmen kendimi gün içinde uykulu hissediyorum, sabah çok yorgun kalkıyorum, öğleye kadar kendime gelemiyorum. (EVET / HAYIR)<br /><br /><span style="color: red;"><b>21.</b></span> Yemeklerden sonra uykum geliyor. (EVET / HAYIR)<br /><br /><span style="color: blue;"><b>22.</b></span> Okulda konsantre olmada güçlük çekiyorum, dikkatim dağılıyor, uykum geliyor. (EVET / HAYIR)<br /><br /><span style="color: blue;"><b>23.</b></span> Aşırı kızdığım ya da şaşırdığımda elim ayağım çekiliyor gevşiyor, bitkinleşiyorum. (EVET / HAYIR)<br /><br /><span style="color: blue;"><b>24.</b></span> Gün içerisinde karşı koyamadığım uyuklama nöbetlerim oluyor. (EVET / HAYIR)<br /><br /><b><span style="color: blue;">25.</span></b> Uykuya dalarken ya da uyanırken, hareket edememe hissine kapılıyorum, sanki felç olmuş gibiyim. (EVET / HAYIR)<br /><br /><b><span style="color: blue;">26.</span></b> Uykuya dalarken ya da uyanırken çok canlı yaşarmış gibi rüyalar görüyorum. (EVET / HAYIR)<br /><br /><b><span style="color: blue;">27.</span></b> İş yaparken, aniden uykuya dalıyorum. (EVET / HAYIR)<br /><br /><b><span style="color: blue;">28.</span></b> Uykuya dalarken rüya benzeri ses, şekil, renk gibi hayaller görüyorum. (EVET / HAYIR)<br /><br /><b><span style="color: blue;">29.</span></b> Gülerken y ada ağlarken, aniden uykuya dalıyorum. (EVET / HAYIR)<br /><br /><b><span style="color: blue;">30.</span></b> İşimde uykulu olduğum için sıkıntı oluyor. (EVET / HAYIR)<br /><br /><b><span style="color: blue;">31.</span></b> Uykuya daldıktan hemen sonra çok canlı kabuslar görüyorum. (EVET / HAYIR)<br /><br /><b><span style="color: blue;">32.</span></b> Gün içinde uyukluyorum. (EVET / HAYIR)<br /><br /><b><span style="color: blue;">33.</span></b> Misafirlikte, sinemada, uyanık kalmaya çalışsam da hiç farketmiyor, her yerde, her şekilde uykuya dalıyorum. (EVET / HAYIR)<br /><br /><b><span style="color: orange;">34.</span></b> Mide ekşimesi ile uyanıyorum. (EVET / HAYIR)<br /><br /><b><span style="color: orange;">35.</span></b> Devamlı, kronik bir öksürüğüm var. (EVET / HAYIR)<br /><br /><b><span style="color: orange;">36.</span></b> Hemen hemen her hafta mide yanmalarımdan dolayı “antiasit” (talcide, gaviskon ,alka-seltzer .vsr.) kullanıyorum. (EVET / HAYIR)<br /><br /><b><span style="color: orange;">37.</span></b> Sabah ses kısıklığı oluyor.  (EVET / HAYIR)<br /><br /><b><span style="color: orange;">38.</span></b> Gece uykudan öksürükle uyanıyorum. (EVET / HAYIR)<br /><br /><b><span style="color: orange;">39.</span></b> Çok sık boğaz ağrısı oluyor. (EVET / HAYIR)<br /><br /><b><span style="color: orange;">40.</span></b> Gece ani nefes kesilmeleri,yutkunma ile uyanıyorum. (EVET / HAYIR)<br /><br /><b><span style="color: purple;">41.</span></b> Uyumak için uzandığımda bacaklarımda sık sık karıncalanma hissediyorum. (EVET / HAYIR)<br /><br /><b><span style="color: purple;">42.</span></b> Gece boyunca kol ve bacaklarımda atmalar olduğu yanımdakini tekmelediğim söyleniyor. (EVET / HAYIR)<br /><br /><b><span style="color: purple;">43.</span></b> Gece sık sık bacak kramplarıyla uyanır ve bundan kurtulmak için ayağa kalkıp yürüme ihtiyacı hissederim. (EVET / HAYIR)<br /><br /><b><span style="color: purple;">44.</span></b> Bacak kaslarımda ağrı, sızıyla uyanıyorum. (EVET / HAYIR)<br /><br /><b><span style="color: lime;">45.</span></b> Bütün gece boyunca uyusam da gün içinde hala uyku halim var. (EVET / HAYIR)<br /><br /><b><span style="color: lime;">46.</span></b> Sık sık gördüğüm ürkütücü, kötü rüyalardan rahatsız oluyorum. (EVET / HAYIR)<br /><br /><b><span style="color: lime;">47.</span></b> Çalışma programım değiştiğinde ya da uçak yolculuklarından sonra kendimi yorgun ve uykulu hissediyorum. (EVET / HAYIR)<br /><br /><b><span style="color: lime;">48.</span></b> Uykum sırasında yürüdüğüm, konuştuğum veya, dişlerimi gıcırdattığım söyleniyor. (EVET / HAYIR)<br /><br /><b>KENDİ KENDİNİZİ DEĞERLENDİRİN!</b><br /><br /><b>Sorular 1'den 8'e</b><br />Eğer üç yada daha fazla soruya "evet" dediyseniz, hastalığınız "insomnia" olabilir. Bu durum uykuya dalma ya da uyku süresinde yetersizlik anlamına gelir.<br /><br /><span style="color: red;"><b>Sorular 9'dan 21'e</b></span><br />Eğer üç ya da daha fazla soruya "evet" dediyseniz, hastalığınız "uyku apnesi" olabilir. Uyku apnesi, hayatı tehdit eden bir uyku-solunum bozukluğu hastalığıdır. Uykunuz esnasında her gece yüzlerce defa tekrarlayan nefes durmalarına neden olan apneler; kalp, hiper tansiyon, inme ve uyku bozukluklarıyla hayatımızı tehdit edebilir.<br /><br /><span style="color: blue;"><b>Sorular 22'den 33'e</b></span><br />Eğer üç ya da daha fazla soruya "evet" dediyseniz hastalığınız "narcolepsy" olabilir. Bu hastalık, gün içi uyku ataklarıyla karekterize hayat boyu devam eden norolojik  bir hastalık olarak tanımlanmakta.<br /><br /><b><span style="color: orange;">Sorular  34'den 40'a</span></b><br />Eğer üç ya da daha fazla soruya "evet" dediyseniz hastalığınız "gastroesophagel reflux" ( mide ekşimesi) olabilir. Bu, mide asidinin uykuda yemek borusuna gelmesinin neden olduğu bir hastalıktır.<br /><br /><b><span style="color: purple;">Sorular  41'den 44'e</span> </b><br />Eğer üç ya da daha fazla soruya "evet" dediyseniz hastalığınız huzursuz bacak sendromu olabilir. Bu hastalık, bacakta  ağrı ya da kasılma hissi olarak tanımlanır. Kan üresini yükselten hastalık durumlarında ya da bazı nörolojik hastalıklarda ortaya çıkabilir. Tedavi edilmediği taktirde uykusuzluğa neden olur.<br /><br /><b><span style="color: lime;">Sorular 45'den 48'e</span></b><br />Sorulara cevabınız "evet" ise, sizde "parasomnia" adı verilen uyurgezerlik, uykuda konuşma, gece kabusları veya diş gıcırdatma belirtileriyle ortaya çıkan rahatsızlık söz konusu olabilir.

Uyku düzeninizi test edin! ( Soru - Cevap )

Bu test, uyku kalitenizin bozulmasından doğabilecek problemlerin farkında olmanızı sağlayacak. Bayındır Hastanesi / İstanbul Göğüs Hastalıkl...

Devamı »

İş başvurularınızda bir adım önde olun!

Ege Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Akın Aladağ, beyaz dişlerin kişinin kendine olan özgüvenini gösterip karşı tarafta olumlu etki bıraktığını belirterek iş başvurusunda bunun tercih sebebi olduğunu söyledi.<br /><br />Aladağ, “Dişleri sapsarı olan kişinin çok sigara içtiği ve işine adapte olamayacağı düşünülerek iş başvurusunda olumsuz görüş bildirilebilir. Bembeyaz dişler ise iş başvurusunda iyi bir referanstır. Diğer adaylara göre o kişi yüzde 50 avantajlı duruma gelir” dedi.

İş başvurularınızda bir adım önde olun!

Ege Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Akın Aladağ, beyaz dişlerin kişinin kend...

Devamı »

Daha az stres = Daha iyi olmak, Mutlu olmak

<span style="background-color: rgba(255, 255, 255, 0);">Çok uygunsuz bir beslenmeniz ve çok fazla serbest radikal üretiminiz varsa (bunlar yaşlanmamızı hızlandırırlar) ikinci ola­rak kuşkusuz stres de vardır. Birçok şekilde karşımıza çıkabilir, ofisimizdeki meslektaşlarımızla hoşgörümüzü ortadan kaldırır, arzularımızı yok eder, şehirlerimizdeki gürültü gibi küçük şeyle­re durmadan sinirleniriz, (treni kaçırmak, bir sakızın üzerine basmak, bir fermuarı açarken sıkıştırmak…) kişilere sinirlenmek vs. Uzmanların görüşüne göre stres bir uyumdan ya da değişim­den önce her zaman başa gelen bir şeydir. Stres hem iyi hem de kötü olarak hayatımızda yer alır. Değişim boyunca stresli olmak pozitif olarak değerlendirilebilir (bir evlilik, taşınma) ya da kötü stres (boşanma, işten çıkarılma).</span><br /><span style="background-color: rgba(255, 255, 255, 0);"><br /></span><span style="background-color: rgba(255, 255, 255, 0);">Günlük dilde, “stres” tanımı her zaman negatif bir anlam içe­rir, “stres” genellikle uyum kapasitesizliği olarak nitelendirilir. Bir nedene ya da başka bir şeye ulaşmadan, bir durumdan kaynakla­nan ve hayatımızı bozan bu durumdan kurtulmamız gerekir.</span><br /><span style="background-color: rgba(255, 255, 255, 0);"><br /></span><span style="background-color: rgba(255, 255, 255, 0);">Çünkü stresin ötesinde önemli olan tepki gösterme biçimi-mizdir. Gerçekte çok fazla stres yaşarız ve bunlar son derece do­ğaldır, ama bazı insanlarda bu önemlidir, durumlarını yansıtır­lar, aşırılık davrnırlar, bazılarıysa bu sınavlardan geçerken zor­lansa da kimseyi suçlamazlar. Bu iki uç arasında diğerleri bizler ve sizler varsınız ve düşlerimizi az ya da çok ruh sağlığımızı, sağ­lığımızı, neşemizi aynı zamanda isteklerimizi etkileyen stres var.</span><br /><span style="background-color: rgba(255, 255, 255, 0);"><br /></span><span style="background-color: rgba(255, 255, 255, 0);">Stres</span><br /><span style="background-color: rgba(255, 255, 255, 0);">* Kan basıncını yükseltir</span><br /><span style="background-color: rgba(255, 255, 255, 0);">* Kardiyolojik rahatsızlıkları arttırır (% 20 oranında)</span><br /><span style="background-color: rgba(255, 255, 255, 0);">* Beyni bozar (yakın zamanda yapılan bir çalışmada zihin­sel kapasiteyi azalttığı görülmüştür)</span><br /><span style="background-color: rgba(255, 255, 255, 0);">* Hafızayı bozar</span><br /><span style="background-color: rgba(255, 255, 255, 0);">* Gelişme bozukluğu</span><br /><span style="background-color: rgba(255, 255, 255, 0);">* Libido bozukluklarını tetikler, iştahsızlık (anoreksia, blumia)</span><br /><span style="background-color: rgba(255, 255, 255, 0);">* Endişe bozukluğu, uykusuzluk</span><br /><span style="background-color: rgba(255, 255, 255, 0);">* Bağışıklığın gelişmemesi (çok kolay hastalanma)</span><br /><span style="background-color: rgba(255, 255, 255, 0);">* Çeşitli ağrıları tetikler (klasik karın ağrıları, ama hangi or­ganlar olduğu önemli değildir “kalp bölgesinde” aşırı ka­rıncalanma vs.)</span><br /><span style="background-color: rgba(255, 255, 255, 0);">* Solunum bozuklukları</span><br /><span style="background-color: rgba(255, 255, 255, 0);"><br /></span><span style="background-color: rgba(255, 255, 255, 0);">Ve Okinavva’da</span><br /><span style="background-color: rgba(255, 255, 255, 0);">Yaşamak için bir amaç vardır, mutluluğun virüsleri tarafın­dan zorla bulaşan bir amaç. Somurtkanlığın uzağında bizi sık sık depresyona sürükleyen bir çağdaşlaşmanın içerisindeyiz. Oki­navva’da aksine bir hoşnutluk vardır. Güneşten hoşnutturlar, ko­kulardan, komşularıyla çene çalmaktan, kısaca orada olmaktan hoşnutturlar. Yaşamlarını kaybetmemek için basit, ama önemli şeyleri vardır.</span><br /><span style="background-color: rgba(255, 255, 255, 0);"><br /></span><span style="background-color: rgba(255, 255, 255, 0);">Büyüteçle bakıldığında Okinavva’da her şeyden önce rahat bir düzen vardır; elbette bir beslenme vardır, gerekli besinlere sahip olan anti-stres maddeler üreten (vitaminler, magnezyum, bitkisel proteinler, iyi yağlar), ama iyi olan başka faktörler de vardır bunlar şu şekildedir.</span><br /><span style="background-color: rgba(255, 255, 255, 0);"><br /></span><span style="background-color: rgba(255, 255, 255, 0);">* Zaman ilişkileri farklıdır: Hoş olmayan bir şekilde sağa sola telaşla koşulmaz, akşam oluyor diye önce yarım olan her şeyi tamamlamaya çalışmazlar, küçük kuyruklarda vakit öl­dürmezler, bir otobüse yetişmeye uğraşmazlar kuşkusuz beklemezler de; bir günü 24 saat olarak sınırlandırmazlar…..</span><br /><span style="background-color: rgba(255, 255, 255, 0);">* Toplumda yetişkinlerin yeri bizim onlara ayırdığımız yer­den tümüyle farklıdır. Batılı gençlerin uzağında, Okina­vva’da yeni nesil, yaşlılarla karşılıklı uyum içerisindedir, yetişkinlere saygı gösterirler ve saygı duyarlar. Kadınlar özellikle bazı yaşlarda ailesel ve sosyal dokuda köklü bir rol oynarlar.</span><br /><span style="background-color: rgba(255, 255, 255, 0);">* Dostluk anlayışı çok gelişmiştir. Komşular arasında konuş­malar, birbirlerine gidip gelmeler (sadece özel günlerde, bayramlarda değil), yardımlaşmalar yaygındır.</span><br /><span style="background-color: rgba(255, 255, 255, 0);">* Kişilikleri ve yaşam stilleri sayesinde Okinavva’lılar doğal koruyucu bir kalkan ortaya çıkardılar: Anti-stres. Hiç çaba-lamaksızın kendi kendilerini kontrol edebildiler, (öfke pat­laması olmadan, uygunsuz hareketlerde bulunmadan) sağlam bir tabiattan zevk aldılar (dişlerini sıkmadan) her­kes büyük bir uyum içerisindeydi, (tarihsel geçmişlerinin zenginlikleriyle, zorunlu olarak) ve bütün felaketlerde iyimserdiler. Diğer yandan onların negatif duygu oranları bizimkine oranla çok düşüktür: Kin, düşmanlık yoktur, kaygı aşağı düşme düşüncesi yoktur, -mesleklerinde örne­ğin- düşüncesiz ya da içgüdüsel hareket etmezler, güven­sizlik duyguları yoktur. Bütün bunlar ortaya koyar ki Oki­navva’lılar kusurluluğun karşısındadırlar ve stres onların üzerinde pek etki etmez. Onların güçlü kişiliklerinde hiç­bir pürüz yoktur, aksine: Ünlü asırlıklar incelendiğinde iyi gelişmiş bir karaktere sahip oldukları görülür. </span><br /><span style="background-color: rgba(255, 255, 255, 0);"><br /></span><span style="background-color: rgba(255, 255, 255, 0);">Kısacası, ra­porlarında ılımlı, uysal oldukları iyi gelişmiş ve ruh bozuk­lukları olmadıkları belirlenmiştir. Böylece bütün anlaş­mazlıklar ortadan kalkar, bizden daha az gürültüyle patlak verir ve ara sıra faciayla sona erer. Hiçbir sır gizli kalmaz, ciddi bir eğitime sahip olmak, kendi üzerlerinde çalışmak, savaş sanatlarıyla uğraşmak;kısaca bu kültürel denge bi­zim için de her biri ulaşabilirdir</span><br /><span style="background-color: rgba(255, 255, 255, 0);"><br /></span><span style="background-color: rgba(255, 255, 255, 0);">Stres arttırıcı etkenler</span><br /><span style="background-color: rgba(255, 255, 255, 0);">* Sürekli olarak zamanla yarışmak</span><br /><span style="background-color: rgba(255, 255, 255, 0);">* Çözümü olmayan anlaşmazlıklar</span><br /><span style="background-color: rgba(255, 255, 255, 0);">* Dengesiz, vitamin ve mineraller açısından fakir bir beslen­me (özellikle magnezyum)</span><br /><span style="background-color: rgba(255, 255, 255, 0);">* Kendini kontrol edememe</span><br /><span style="background-color: rgba(255, 255, 255, 0);">Stresi azaltıcı etkenler</span><br /><span style="background-color: rgba(255, 255, 255, 0);">* Kendiyle meşgul olmak (banyo, sanatsal etkinlik, arkadaş­larla dışarı çıkmak)</span><br /><span style="background-color: rgba(255, 255, 255, 0);">* Herkesle ilgilenmek (iyiliksever, gönüllü)</span><br /><span style="background-color: rgba(255, 255, 255, 0);">* Zamanın tadını çıkarmak (öğle uykusu)</span><br /><span style="background-color: rgba(255, 255, 255, 0);">* Sakin bir çevrede yaşamak</span><br /><span style="background-color: rgba(255, 255, 255, 0);">* İnanmak (bir şeylere, birilerine)</span><br /><span style="background-color: rgba(255, 255, 255, 0);">* Projeler üretmek</span><br /><span style="background-color: rgba(255, 255, 255, 0);">* Dengeli yemek yemek (iyi yağlar, iyi proteinler, az şeker, vitaminler ve mineraller…)</span>

Daha az stres = Daha iyi olmak, Mutlu olmak

Çok uygunsuz bir beslenmeniz ve çok fazla serbest radikal üretiminiz varsa (bunlar yaşlanmamızı hızlandırırlar) ikinci ola­rak kuşkusuz stre...

Devamı »

Yatmadan önce yenmemesi gereken 10 yiyecek

<b>Yatmadan önce uzak durulması gereken 10 yiyecek</b><br /><b><br /></b>Çoğumuz yatmadan önce bir şeyler yemekten keyif alıyor olabiliriz, iş ya da okuldaki zor bir günden sonra, vücüdumuzun tüm bölümlerinin olduğu gibi sindirim sistemimizin de dinlenmeye ihtiyacı olduğunu unutmamak da fayda var.<br /><br />Uykudan 2-3 saat önce artık buzdolabının kapağını kapatmak gerekiyor. Özellikle de şu yiyecekler için işte yatmadan önce mutlaka uzak durulması gereken 10 yiyecek.<br /><br />1. Makarna<br />2. Pizza<br />3. Şekerleme<br />4. Kırmızı Et<br />5. Çikolata<br />6. Sebze<br />7. Her türlü alkol<br />8. Hamburger<br />9. Soğuk mezeler<br />10. Cips

Yatmadan önce yenmemesi gereken 10 yiyecek

Yatmadan önce uzak durulması gereken 10 yiyecek Çoğumuz yatmadan önce bir şeyler yemekten keyif alıyor olabiliriz, iş ya da okuldaki zor bir...

Devamı »

Sınava girmeden önce mutlaka yapın!

Doğu Londra ve Westminster üniversitelerinden bilim insanlarının yaptığı çalışmada, deneye katılan gönüllülere birer hafta arayla iki farklı test uygulandı. İlk deneyde katılımcılara birer tahıllı gofret ve arzu ettikleri kadar su verildikten sonra kendilerinden bir dizi zeka testini tamamlamaları istendi. İkinci deneyde ise katılımcılar sadece gofreti tükettikten sonra soruları çözdü.<br /><br />Araştırmanın sonuçlarını kaleme alan Dr. Caroline Edmonds, su içen bireylerin sorulara cevap verme konusunda reaksiyon sürelerinin gözle görülür şekilde hızlı olduğunu tespit ettiklerini belirtti. Çalışmanın sonuçlarına göre, özellikle odaklanma gerektiren bir işe başlamadan önce tüketilen üç bardak su, beynin reaksiyon hızını yüzde 14 artırıyor.<br /><br />Araştırmacılar, suyun, deneklerin sadece reaksiyon hızlarında değil, kelime hafızası, görsel hafıza ve öğrenmeyle ilgili fonksiyonlarında da olumlu etki yaptığını gözlemledi. Suyun, insan beyni üzerinde böyle bir etki yapabilmesi için kişinin kendini susamış hissetmesi gerektiğine işaret edilen araştırma raporunda, "Ortaya çıkan en önemli sonuç, bireyin kendisini susamış hissettiğinde, fonksiyonlarının yavaşladığı ve susuzluk hissi ortadan kalktığında, zihinsel kapasitenin artmasıdır" ifadelerine yer verildi.<br /><br />Kendini susamış hisseden bireylerin ruh hallerinde de değişiklik olduğuna değinilen araştırmada, susuzluğun kişiyi daha gergin ve "aklı karışmış" hale getirdiğini bu durumun da performansı etkilediği kaydedildi.<br /><br />Araştırmanın bir diğer ilginç sonucu da "karmaşık kuralları öğrenmeye yönelik test ve çalışmalar" söz konusu olduğunda, susayan bireylerin daha başarılı sonuçlar ortaya koymaları oldu.<br /><br />Suyun genel olarak zihinsel çalışmaları hızlandırdığını, nadir konularda ise durumun tersine döndüğünü ifade eden bilim insanları su ve beyin faaliyetleri arasındaki ilişkiyi çok daha detaylı inceleyecek yeni araştırmalara ihtiyaç olduğunu belirtti.

Sınava girmeden önce mutlaka yapın!

Doğu Londra ve Westminster üniversitelerinden bilim insanlarının yaptığı çalışmada, deneye katılan gönüllülere birer hafta arayla iki farklı...

Devamı »

Akıllı hastanede geri sayım başladı

<br />Karabük Kamu Hastaneleri Birliği Genel Sekreteri Dr. Seyfettin Kalay, Şirinevler mahallesinde yapımı devam eden 300 yataklı Akıllı Hastanenin yüzde 92 dolayında inşaat çalışmalarının tamamlandığını söyledi.<br /><br />Genel Sekreter Kalay, Akıllı Hastane olarak nitelendirilen Şirinevler Bölgesinde yapılan KBÜ Karabük Eğitim ve Araştırma Hastanesininde inşaat çalışmaların süreç aksamadan devam ettiğini belitti.<br /><br />Karabük'te iki tane hastane yatırımının devam ettiğini ve planlanan yatırımlarda Yenice Devlet Hastanesi ve Ağız Diş Sağlığı Merkezinin yer sorunlarının çözüldüğünü belirterek, "Devam eden hastanelerimizden Şirinevler mahallesindeki 300 yataklı hastanemiz yüzde 92 seviyesinde bitiş açısından. Süreç aksamadan devam ediyor. En kısa sürede binamızı faaliyete geçirmek için elimizden gelen gayreti gösteriyoruz. İnşaat açısında şuanda gece vardiyası dahil sürekli çalışma var. Binamızı tam olarak tamamladığımız da Karabük'te halkımıza çok daha modern bir sağlık hizmeti vereceyiz. Şuan malzeme temini konusunda çalışmalarımız devam ediyor ve ciddi mesafe aldık. İnşaat bitim tarihinde sorunsuz bir şekilde hastanemizi açmak en önemli hedeflerimizden. Safranbolu'da devam eden Devlet Hastanemizin birinci blok bitmek üzere ve mevcut binayı taşıyacağımız yeni bloğun yanında yeni bir blok daha yapacağız. İki bloktan oluşan yeni bir hastanemize kavuşacağız Safranbolu'da. Safranbolu'da polikinik hizmetlerini kiraladığımız bir binada sürdüreceğiz" dedi.<br /><br />Şirinevler Hastanesinde gecikmeyi sürdürecek bir sıkıntı yok ve çevre düzenlemelerinin yapıldığını da anlatan Kalay, "Bir yandan binanın dış cephe kaplamaları bitmek üzere. Firma en hızlı bir şekilde çalışmalarını sürdürüyor. Çok büyük bir inşaat alanı ve 75 bin metrekare kapalı alanı olan bir inşaat. Günlük tarih vermek mümkün olmuyor ama en kısa sürede bitirmeye çalışıyoruz. Sağlık hizmetlerini Bayır mahallede bulunan hastanemizde de sağlık hizmetlerimizi sürdürüyoruz. Orada otopark kısmına Ağız ve Diş Sağlığı Merkezi planlaması yapıldı ve en kısa süre içinde temel atacağız. Bu yeni açılan hastane ile Karabük Eğitim Araştırma Hastanesine dahil olan diğer binalarımızda hem üniversite hocalarımız hem de bizim uzman doktorlarımız birlikte hizmet vereceğiz. Her 3 binamızı da kullanacağız. Daha rahat bir ortamda hastalarımıza hizmet vermek en önemli düşüncemiz. Muayene konusunda Devlet hastanesinde hastalarımızdan nasıl bir katkı payı alınıyorsa Üniversite hastanemizde aynı şekilde. Halk arasında böyle dedikodu yayıldı ama mevzuatı inceledik ve kesinti açısından hiçbir fark yok. Vatandaşımızı mağdur edecek bir durum söz konusu değil" ifadesinde bulundu.<br /><br /><b>YENİ BRANŞLAR GELECEK</b><br /><br />Kalay, Sağlık Bakanlığı KBÜ Karabük Eğitim Araştırma Hastanesi olarak hizmete girecek olan yeni hastanede Üniversite ile çalışmaları yaparken, il'de bulunmayan branşların getirilmesi için çalışma yaptıklarını da belirterek, " Şuan elimizde kendi kadromuzda plastik ve el cerrahlarımız var. Hemotoloji, Nükleer Tıp, Onkoloji, Ramotoloji gibi branşları buraya getirmeleri noktasında Üniversitemiz ile görüşüyoruz. Bu noktada çalışmalarımızı devam ettiriyoruz. Biz Karabük'te hizmet veremediğimiz branşları daha çok ön planda tutmaya çalışıyoruz. Üniversitemizde büyük gayret gösteriyor. Ankara ve İstanbul'a sevkleri en aza indirmek için Üniversite ile birlikte yoğun gayret edeceğiz" açıklamasında bulundu.<br />

Akıllı hastanede geri sayım başladı

Karabük Kamu Hastaneleri Birliği Genel Sekreteri Dr. Seyfettin Kalay, Şirinevler mahallesinde yapımı devam eden 300 yataklı Akıllı Hastaneni...

Devamı »

Şehir hastanelerinin temeli atılıyor

<br />Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın katılımıyla 14 ilde kamu-özel işbirliğiyle gerçekleştirilecek 15 şehir hastanesi ve Türkiye Halk Sağlığı Kurumu binasının imza töreni 14.00’da Haliç Kongre Merkezinde gerçekleşecek.<br /><br />Törende Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu’nun yanı sıra 14 ilin Miiletvekilleri,yöneticileri ve temsilcileride yer alacak.<br /><br /><b>Proje içerisinde yer alan şehir  hastaneleri;</b><br /><br />-Adana Şehir Hastanesi,<br />-Ankara Bilkent Şehir Hastanesi<br />-Ankara Etlik Şehir Hastanesi<br />-Elazığ Şehir Hastanesi<br />-Gaziantep Şehir Hastanesi<br />-İstanbul İkitelli Şehir Hastanesi<br />-Kayseri Şehir Hastanesi<br />-Mersin Şehir Hastanesi<br />-Yozgat Şehir Hastanesi<br />-İzmir Bayraklı Şehir Hastanesi<br />-Konya Şehir Hastanesi<br />-Manisa Şehir Hastanesi<br />-Bursa Şehir Hastanesi<br />-Kocaeli Şehir Hastanesi<br />-Isparta Şehir Hastanesi<br />-Türkiye Halk Sağlığı Kurumu Binası<br />

Şehir hastanelerinin temeli atılıyor

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın katılımıyla 14 ilde kamu-özel işbirliğiyle gerçekleştirilecek 15 şehir hastanesi ve Türkiye Halk Sağlığı Ku...

Devamı »

Aids Nedir? Aids Belirtileri Nelerdir?

<br /><span style="background-color: rgba(255, 255, 255, 0);"><b>Aids nedir?</b></span><br /><span style="background-color: rgba(255, 255, 255, 0);"><br /></span><span style="background-color: rgba(255, 255, 255, 0);">AIDS, insan vücudunun immün sistemini yok eden ve bir dizi belirtilerle karakterize olan bir immün (bağışıklık) yetersizlik sendromudur. AIDS'li kişilerde HIV-I denilen virüs tipi T Hücrelerine girerek çoğalmaya başlar ve daha sonra bu hücreleri öldürür. Bu imha immun sistemi zayıf bir hale getirir ve bu durumda ayrıca değişik enfeksiyonların ve tümörlerin ortaya çıkışı da kolaylaşır. HIV-I virüsüne aynı zamanda HTLV-III, LAV ve ARV virüsleri de denilir. Virüs; değişik yollarla örneğin, damardan kirli iğnelerle yapılan iğneler, cinsel ilişkiler veya anneden çocuğa olmak üzere girerler. Birkaç ay içinde vücut bu virüse karşı antikor üretir. Kan testleri bu yüzden pozitif bir sonuç verir. Semptomlar 1-2 haftada gelişir. Bunlar virüs vücuda girdikten bir kaç ay sonra başlar. Bu sırada kanda antikor oluştuğu için Eliza ve Western Blot gibi tahlillerle teşhis konulabilir.</span><br /><span style="background-color: rgba(255, 255, 255, 0);"><br /></span><span style="background-color: rgba(255, 255, 255, 0);">AIDS'li hastalar ikiye ayrılır. Homoseksüel ve biseksüel olanlar ve iğne ile uyuşturucu kullananlar. Riskli olan diğerleri ise AIDS'liyle cinsel ilişkide bulunanlar. Prezervatif kullanarak virüs geçişini azaltmak mümkün olabiliyorsa da tam korunma sağlanamaz.</span><br /><span style="background-color: rgba(255, 255, 255, 0);"><br /></span><span style="background-color: rgba(255, 255, 255, 0);">AIDS, yüksek oranda bir bulaşıcı hastalık değildir. Virüs, AIDS'e yakalanmış kişilerin kanında ve menisinde bulunur.</span><br /><span style="background-color: rgba(255, 255, 255, 0);"><br /></span><span style="background-color: rgba(255, 255, 255, 0);">HIV virüsünü öldürmek kolaydır ve bu virüs vücut dışında uzun süre yaşayamaz. Kapı tokmağı tutarak, tuvalet vasıtasıyla veya oturma yerleriyle temas içinde olarak bu virüse yakalanmak imkansızdır. Sivrisinekler bu virüsü yaymazlar.</span><br /><span style="background-color: rgba(255, 255, 255, 0);"><br /></span><span style="background-color: rgba(255, 255, 255, 0);">Teşhis koydurabilecek belirtiler, genellikle hastalığın bulaşmasından 5-10 yıl sonra ortaya çıkar. AIDS'te sık görülen fırsatçı bir enfeksiyon Pneumocystis carinii etkeninin yolaçtığı zatürreedir. Yaşlılarda ve bağışıklık sistemi bozulmuş hastalarda nadir bir habis tümör olan kaposi sarkomu oluşabilir.</span><br /><span style="background-color: rgba(255, 255, 255, 0);"><br /></span><span style="background-color: rgba(255, 255, 255, 0);">En sık kullanılan, kan örneklerinde yapılan ELISA (Enzim-linked immunosorbent assay) testidir. Bu test çok duyarlıdır ve virüsün vucuda girdiği ilk ay dışında hemen hemen herkeste virüsü belirlemektedir. Bununla birlikte, nadir olarak romatoid artrit ya da diğer bazı faktörlerin varlığında yanlış pozitif sonuçlar verebilmektedir. Genel olarak, ELISA testinin pozitif sonucu Western biot testi ile doğrulanmadan AIDS teşhisi konmaz. Pozitif sonuçların Sağlık Bakanlığı'na bildirilmesi zorunludur.</span><br /><span style="background-color: rgba(255, 255, 255, 0);"><br /></span><span style="background-color: rgba(255, 255, 255, 0);">Hastalığın henüz kesin bir tedavisi yoktur. AZT olarak kısaltılan azidotimidinin, hastalığı yavaşlatıcı etki gösterdiği tespit edilmiştir.</span><br /><span style="background-color: rgba(255, 255, 255, 0);"><br /></span><span style="background-color: rgba(255, 255, 255, 0);">Her yıl 1 Aralık günü Dünya AIDS Günü olarak çeşitli etkinliklerle gündeme gelmektedir.</span><br /><span style="background-color: rgba(255, 255, 255, 0);"><br /></span><span style="background-color: rgba(255, 255, 255, 0);"><b>BELİRTİLER:</b></span><br /><span style="background-color: rgba(255, 255, 255, 0);"><br /></span><span style="background-color: rgba(255, 255, 255, 0);">- Uzun süreli açıklanmayan yorgunluk,</span><br /><span style="background-color: rgba(255, 255, 255, 0);">- Lenf nodüllerinin açıklanmayan şişliği,</span><br /><span style="background-color: rgba(255, 255, 255, 0);">- On günden daha uzun süren ateş,</span><br /><span style="background-color: rgba(255, 255, 255, 0);">- Gece terlemesi,</span><br /><span style="background-color: rgba(255, 255, 255, 0);">- Açıklanmayan kilo kaybı,</span><br /><span style="background-color: rgba(255, 255, 255, 0);">- Derideki renk bozulumu ve iyileştirilemeyen mukoz membran iltihapları,</span><br /><span style="background-color: rgba(255, 255, 255, 0);">- İlerleyen, açıklanamayan öksürük ve boğaz ağrısı,</span><br /><span style="background-color: rgba(255, 255, 255, 0);">- Nefes darlığı,</span><br /><span style="background-color: rgba(255, 255, 255, 0);">- İlerleyen üşüme,</span><br /><span style="background-color: rgba(255, 255, 255, 0);">- Devamlı ishal,</span><br /><span style="background-color: rgba(255, 255, 255, 0);">- Ağızda mantar enfeksiyonu,</span><br /><span style="background-color: rgba(255, 255, 255, 0);">- Kolay yaralanma ve açıklanamayan kanama,</span><br /><span style="background-color: rgba(255, 255, 255, 0);">- Zihinde karışıklık ve sonunda koma.</span><br />

Aids Nedir? Aids Belirtileri Nelerdir?

Aids nedir? AIDS, insan vücudunun immün sistemini yok eden ve bir dizi belirtilerle karakterize olan bir immün (bağışıklık) yetersizlik send...

Devamı »

Adale Romatizması Hakkında

Sebebi bilinmeyen, müzmin karakterli, vücutta duyarlı noktaların varlığı ile giden yaygın ağrı sendromudur. Sabah tutukluğu, uyku bozukluğu, yorgunluk, hissizlik olağan özelliklerdir. İş yaşamında başarısızlık, sevilen bir kişinin ölümü, boşanma, kaza, bir başka hastalık gibi stresli bir olaydan sonra başlayabilir. Tek başına görülebildiği gibi bilinen müzmin karakterli bir başka hastalığa da (örneğin şeker hastalığı) eşlik edebilir. Kadınlarda erkeklerden 9 kat fazla görülür. Orta yaşlarda daha sık olmasına karşın 10-55 yaş arasında görülebilir.<br /><br />Kas romatizması daha çok boyun-sırt ve bel bölgesine yayılım gösterir ; el ve ayaklarda da nadir değildir. Ağrı genellikle iki taraflı ve simetriktir, ancak bir tarafı daha fazla kullanma o tarafın duyarlılığını arttırır. Teşhis konulabilmesi için 3 aydan fazla süredir ağrının olması kuraldır.<br /><br />Şikayetler; fiziksel ve ruhsal yorgunluk, gerilim, soğuk ve nemli hava, dinlendirmeyen uyku, hareketsizlik ile artar. Sıcak duş veya banyo, ılık- kuru hava, programlanmış aktivite, tatil, dinlendirici uyku ile azalır. Bu şikayetler günden güne değişmekle birlikte, her zaman vardır ve "normal günler" nadirdir.<br /><br />Diğer sık görülen belirtiler : El-ayak parmak eklemlerinde ağrı, yorgunluk-bellek bozuklukları, uyku bozukluğu, gerilim tipi baş ağrısı, el-ayak parmaklarında solma, morarma ve kızarma, ağız ve göz kuruması hissi, karında gaz, kabızlık yada ishal, sık idrara gitme, aşırı gürültüye, ışığa tahammülsüzlük, ağrılı adet görme, anksiyete (titreme, bayılma hissi, tüylerin diken diken olması, mide rahatsızlıkları, baş ağrısı, terleme, çarpıntı, iştah azalması, göğüs ağrısı yada göğüste sıkıntı hissi, bulantı, boğazda yumru hissi, uykuya dalma güçlüğü, kişinin kendisini ya da beden fonksiyonlarını aşırı miktarda düşünmesi....), ilgi ya da zevk kaybı, iştah azalması, erken uyanma, hareketlerde yavaşlık, konsantrasyon yeteneğinde azalma, değersizlik duyguları, kendini eleştirme.<br /><br />Tanı konması hasta için büyük moral kaynağıdır. Çünkü müzmin ağrıda : doktor doktor dolaşma, gereksiz ve çok sayıda tetkik, artan ilaç alımı, gereğinden uzun istirahatler, hemen iyileşme beklentisi, engellenme, öfke, ev durumunda kötüleşme tıbba ve kendisine özgüven yitimi, hayal kırıklığı, alternatif tedavilerde başarısızlık... şeklinde kapalı ya da kısır döngü olarak bilinen durumdan kurtulma umudu doğmuştur. Tek merkezden ekip olarak izlenen hastada tedavi yöntemleri; psikolojik destek, fizik tedavi ve rehabilitasyon, ilaçlar, duyarlı noktalara enjeksiyon, spordur.<br /><br />Hastalar işin başında belirgin yararın elde edilmesinin aylar alacağını, tüm belirtilerin tamamen kaybolmasının nadiren olduğunu bilmelidir. Tedavide başarı; hastanın tedaviye ciddi katılımı ve hastalığının süresi ile ilgilidir.

Adale Romatizması Hakkında

Sebebi bilinmeyen, müzmin karakterli, vücutta duyarlı noktaların varlığı ile giden yaygın ağrı sendromudur. Sabah tutukluğu, uyku bozukluğu,...

Devamı »

Hiç Spor Yapmayanlara Formül

Hızlı tempolu hayatımız, kötü beslenmemiz, artan stresimiz spordan uzak, hareketsiz bir hayat sürdürmemize neden oluyor. Spor yapmamak için kışın soğuk ve kirli havayı, yazın ise aşırı sıcakları gerekçe gösteriyoruz. Bazen yaşımız engel oluyor, bazen hastalıklarımız. Acıbadem Fulya Hastanesi Kardiyoloji Uzmanı Dr. Utku Zor, hangi yaşta olursa olsun spor yapmanın çok faydası olduğunu belirterek, “Ancak bu sporu yaparken yaşımız, hastalıklarımız, taşıdığımız riskler, spora yaklaşımımız bile sağlığımızı etkileyebiliyor. Örneğin erkekler daha iddialı, yarışmalı dediğimiz örneğin halı saha futbolu gibi sporları daha çok tercih ettiğinden sakatlık ve kalp problemi yaşama riski de yüksek oluyor. Spor yapmaktaki amaç sağlığımızı korumaya yönelik olmalı ve sakatlık riski en az olanları tercih etmeliyiz” diyor.<br /><br />Düzenli bir şekilde yapılan sporun etkisini bir-üç ayda görebilmenin mümkün olduğuna değinen Dr. Utku Zor, “Ama egzersiz çok nankördür, yapmayı bırakırsanız yararlı etkileri kısa sürede kaybolur. Profesyonel sporcu da olsanız, bıraktığınız zaman bu etkiyi yaşarsınız ve geçmişte yaptığınız spor ileri yaşlarda size avantaj sağlamaz. Daha önce hiç spor yapmayan kişilere tavsiyem, kalp kontrolünden geçtikten sonra haftanın beş günü en az yarım saat veya haftada 3 gün 1 saat orta tempoda egzersiz yapmalarıdır” diye konuşuyor. <br /><br />Spora başlama yaşı, kimlerin spor yapabileceği, hangi sporları, ne kadar süreyle yapmamız gerektiği hakkında sık sorulan soruları yanıtlayan Dr. Utku Zor, şu bilgileri veriyor:<br /><br /><b>Kimler hangi sporu yapmaya uygundur?</b><br /><br />Belirgin bir yakınması olmayan, belirli düzeyde aktivitesi olan yani tamamen hareketsiz bir hayat sürmeyen bireyler basit düzeyde (orta tempolu yürüyüş gibi) bir aktiviteye her yaşta doktor kontrolü olmaksızın başlayabilir.<br /><br />Ancak yaşamının önemli bir bölümünü hareketsiz geçirmiş, anlamlı kilo fazlalığı olan (vücut kitle indeksi 30’un üzerinde olanlar), diyabetik, hipertansif, sigara içen, kolesterol yükseliği olan yani kalp damar hastalıklarının gelişimi için geçerli olan risklerden en az birini barındıran  bireylerin bir egzersiz programına başlamadan önce mutlaka kardiyolojik muayeneden geçmeleri önerilir.<br /><br />Tamamen sağlıklı bireylerin ciddi düzeyde sportif aktiviteye başlamadan önce kardiyoloji kontrolünden geçmeleri yine önerilir, özellikle erken yaşlarda soruna yol açabilen ve sportif aktivite açısından mutlak risk taşıyan bazı özel rahatsızlıkların (Örn: Kardiyomyopatiler gibi) tespiti bu muayeneler ile sağlanabiliyor.<br /><br /><b>Özellikle de 40-50 yaşında olup daha önce hiç spor yapmayan kişiler spora nereden başlamalı, günde ne kadar hangi sporu yapmalı?</b><br /><br />Bir insanın yapması gereken egzersizin düzeyi belirlenirken yanıtlanması gereken 3 temel soru mevcuttur:<br /><br /><b>1. Kişi kaç yaşında?</b><br /><br />Özellikle 35 yaş üstü bireylerde erken gelişebilecek koroner arter hastalığı yönünden daha dikkatli davranılmalıdır.<br /><br /><b>2. Günlük aktiviteler esnasında herhangi bir alarm yakınması mevcut mu?</b><br /><br />Egzersizle ilişkili göğüs ağrısı, anormal yorgunluk hissi, nefes darlığı, çarpıntı ve bayılma gibi belirtilerin olup olmadığına bakılmalıdır. <br /><br /><b>3. Kişinin günlük aktivite düzeyi nedir?</b><br /><br />Günlük yürüyüş mesafesi, ev içi fiziksel aktivite, iş yerindeki hareket düzeyi, haftalık bazda egzersize ayırdığı zaman gibi konuların araştırılması gerekiyor. Aktivite düzeyi çok düşük olan bireylerde başlanması düşünülen egzersizin temposu da düşük olmalıdır. Egzersiz reçetesi verilirken sıklığı, şiddeti ve her bir seansın süresi önemlidir. Dikkat edilmesi gereken hususlardan biri aynı anda hem sıklığın, hem şiddetinin hem de süresinin aynı anda, birden artırılmaya çalışılmamasıdır.<br /><br /><b>Spor yaparken kadınlara özel karşılaşılan riskler var mıdır? Yoksa her iki cinsiyet için de risk faktörleri aynı mıdır?</b><br /><br />Özellikle menopoz öncesinde, daha genel anlamda 60 yaş öncesinde kadınlarda kardiyovasküler hastalık, koroner arter hastalığın gelişme riski erkeklere göre daha düşüktür. Kabaca kadınlarda 10 yıllık bir gecikme ile kalp hastalıklarının başladığı söylenebilir. Menopoz dönemi sonrasında ise kadınlarda kalp hastalığı riski hızla artmakta, 60’lı yaşlarda erkekleri yakalamakta, daha sonra ise geçebilmektedir. Dolayısıyla 60 yaş öncesi kadınlarda egzersiz ile ilişkili risklerin daha düşük olduğu söylenebilir.<br /><br /><b>40-50 yaşına gelip spora yeni başladı diye insanlar umutsuzluğa kapılmalı mı? Bu yaşta da spordan fayda sağlayabilirler mi?</b><br /><br />Öncelikle şunu belirtmek gerekir; egzersizi faydaları yavaş ortaya çıkar. Fiziksel kondüsyonudaki artışın dikkat çekici bir seviyeye çıkması için ortalama 1-3 aylık bir süre geçmesi gerekiyor. Düzenli egzersiz bırakıldığında faydaları hızla ortadan kalkabiliyor, kayda değer derecede kondüsyon yitimi haftalar içerisinde olabiliyor. Her yaştan insanın egzersizden fayda görme şansı yüksektir, bu nedenle spora başlamak için geç kalınması sözkonusu değildir.<br /><br /><b>Spor yapmayı engelleyen kalp hastalıkları var mıdır?</b><br /><br />Bazı kalp hastalıklarının akut dönemlerinde örneğin kalp krizinin ilk dönemleri, kalp yetersizliğinin alevlenme dönemleri, hastanın hayatını tehdit edebilecek ritm bozukluklarının olduğu durumlarda, ciddi şikayetlere yol açan kapak rahatsızlıkları varlığında, tedavi ile hasta stabil bir duruma gelmeden egzersiz yapılması önerilmez. Egzersiz kalp üzerinde uzun vadede kesinlikle olumlu bir etki göstermesine rağmen egzersizler esnasında kalbin oksijen ve besine ihtiyacı artıyor. Bu nedenle yukarıda saydığımız problemleri olan hastalarda egzersiz, kalp üzerinde daha da olumsuz bir etkinin ortaya çıkmasına yol açabilir.<br /><br /><b>Kişinin kalbinde ritim bozukluğu olması, tansiyon, şeker hastası olması, daha önce by-pass yaptırması, stent taktırması spor yapmasına engel midir?</b><br /><br />Kişinin bilinen bir kalp damar sorununun, diyabetinin, hatta kalp yetersizliğinin bulunması egzersiz yapması için bir engel değildir. Tabi egzersizin şiddeti, süresi ve sıklığı hastanın durumuna ve spor yapma kapasitesine göre ayarlanmalıdır. Örneğin iki kişiyi ele alalım. Biri 45 yaşında, by-pass operasyonu geçirmiş, kalp fonksiyonları normal olan bir hasta. Diğeri ise 65 yaşında kalp krizi geçirmiş ve bunun sonucunda da kalp fonksiyonları azalmış bir hasta. Her ikisinin yapabileceği egzersizin düzeyi, uymaları gereken programları çok farklı olacaktır.

Hiç Spor Yapmayanlara Formül

Hızlı tempolu hayatımız, kötü beslenmemiz, artan stresimiz spordan uzak, hareketsiz bir hayat sürdürmemize neden oluyor. Spor yapmamak için ...

Devamı »

Zatürre nedir ? Nasıl geçer ?

<br /><span style="background-color: rgba(255, 255, 255, 0);">Halk arasında akciğer iltihabı tıp dilinde ise pnömani denir. 3 çeşidi vardır.</span><br /><span style="background-color: rgba(255, 255, 255, 0);"><br /></span><span style="background-color: rgba(255, 255, 255, 0);">- Lober Pnömoni: Pnömokok adı verilen mikropların neden olduğu had akciğer iltihabıdır. Mikroplu tozlar, fazla yorgunluk, soğuk algınlığı veya uzun süre güneşte kalmak hastalığın zeminini hazırlar. Hastalık ani baş ağrısı, titreme, kusma ve sırt ağrıları ile başlar. Ateş, 40 dereceye kadar yükselir. Fakat 10. günden sonra düşmeye başlar. Öksürük, kısa sürelidir. Balgam, kanlı ve yapışkandır. Hastanın yüzü kızarmış, dudaklarının etrafı kabarmış, cildi kuru ve dili de paslıdır. Geceleri kriz gelebilir.</span><br /><span style="background-color: rgba(255, 255, 255, 0);"><br /></span><span style="background-color: rgba(255, 255, 255, 0);">- Virüs Zatürreesi: Virüslerin neden olduğu bir çeşit zatürreedir. Ya aniden ya da bir soğuk algınlığı sonunda görülür. Lober pnömoniden daha hafif geçer. Hastalığın ateşi 39 dereceye kadar yükselir. Kendini son derece yorgun hisseder. Öksürüğü kuru fakat az balgamlıdır. Kol ve bacaklarında da ağrılar vardır.</span><br /><span style="background-color: rgba(255, 255, 255, 0);"><br /></span><span style="background-color: rgba(255, 255, 255, 0);">- Bronköpnomoni: İyi tedavi edilmeyen grip, boğmaca, bronşit veya kızamıktan sonra ortaya çıkan bir hastalıktır. Nedeni, akciğer ve bronşların yer yer iltihaplanmış olmasıdır. Hastalık, bronşit gibi başlar, tedbir alınmazsa, 2-3 gün içinde ağırlaşır. Ateş sabahları 38 derece iken akşamları 40 dereceye kadar yükselir. Hastada öksürük, cerahatli ve bazen de kanlı balgam görülür. Halsizdir, nefes almakta güçlük çeker, rengi de soluktur.</span><br /><span style="background-color: rgba(255, 255, 255, 0);"><br /></span><span style="background-color: rgba(255, 255, 255, 0);">Doktor tedavisi şarttır. Diğer tarftan, hasta istirahat ettirilir ve morali üstün seviyede tutulur. Yanına fazla misafir kabul edilmez. Ağrı olan tarafına içine sıcak su doldurulmuş şişe konur. Sıcak su buharı teneffüs ettirilir. Ateşi yükseldiği zaman da; vücudu ıslak bezle silinir. Ateş düşürücü ilaçlar verilmez.</span><br />

Zatürre nedir ? Nasıl geçer ?

Halk arasında akciğer iltihabı tıp dilinde ise pnömani denir. 3 çeşidi vardır. - Lober Pnömoni: Pnömokok adı verilen mikropların neden olduğ...

Devamı »

Kanser İlaçlarına 1 Milyar Lira Ödendi

<b>Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu, 2012 yılında kanser ilaçlarına 1 milyar 477 milyon lira ödendiğini açıkladı.</b><br /><br />Yerli ilaç üretimi, AR-GE çalışmaları ve ithal kanser ilaçlarına ödenen ücretler ile ilgili açıklama yapan Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu, 2012 yılında kanser ilaçlarına 1 milyar 477 milyon lira ödendiğini söyledi.<br /><br />Bakan Müezzinoğlu, "Devlet yatırımları kapsamında, ilaç yatırımlarında da çeşitli teşvik uygulamaları yapılmaktadır. Bu kapsamda asgari 20 milyon lira tutarındaki, biyoteknolojik ilaç, onkoloji ilaçları ve kan üretimine yönelik yatırımlar, öncelikli yatırımlar konuları başlığı altında değerlendirilmektedir” dedi. Star'da yer alan habere göre Müezzinoğlu, bu teşvikten faydalanmak isteyen firmaların Sağlık Bakanlığı’ndan proje onayı alması gerektiği uyarısında bulundu.<br /><br />İlaç üretimine yönelik, Arge çalışmalarının kendileri tarafından yapılmadığını söyleyen Müezzinoğlu, “ARGE çalışmaları ilaç firmaları düzeyinde yürütülmektedir. Refik Saydam Hıfzıssıhha Merkezi Başkanlığı’nca aşı ve serum çalışmaları yapılıyor” diyea konuştu.

Kanser İlaçlarına 1 Milyar Lira Ödendi

Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu, 2012 yılında kanser ilaçlarına 1 milyar 477 milyon lira ödendiğini açıkladı. Yerli ilaç üretimi, AR-GE çal...

Devamı »

Karın Düzleştirmenin Basit Formülü

Belirli noktalarda uzun süre durmak ya da oturmakla birlikte hareketsiz yaşam, maalesef her zaman kilo aldırır. Kilo sorunu yaşayan genç bay ve bayanlar, karın bölgelerinin düzleşmesi için bazı egzersizler öğrenmeleri gerekiyor. Son zamanlarda ilgi alanları olan bu duruma yönelik olarak sizlere hazırladığımız bazı egzersiz önerileri bulunuyor:<br /><br />Amacınız birikmiş yağı kaybederek karın kasına dönüştürmek olacaktır. Karın kaslarını genelde sırt üstü uzanarak mekik şeklinde yapabilir veya günlük sadece birkaç dakikanızı ayırarak yine sırt üstü yatıp, ayağınızı 30 saniye – 2 dakika aralığında orta derecede havada tutmanız yeterlidir. Bu sizin karnınızın kısa sürede düzleşmesinde yardımcı olacaktır.<br /><br />Bel kemiğinde olumu etkiler yaratan karın kasları, düzgün duruşunuzu da ayarlar ve kötü duruşlarınızdan sizleri yok eder. Sırt ağrıları olanlara yardımcı olur ve cinsel sorunlarınızın çözümünde de yararlıdır.

Karın Düzleştirmenin Basit Formülü

Belirli noktalarda uzun süre durmak ya da oturmakla birlikte hareketsiz yaşam, maalesef her zaman kilo aldırır. Kilo sorunu yaşayan genç bay...

Devamı »

Kara üzümün faydaları nelerdir?

Kara üzüm, güzellik iksiri, gerçek beyin besini ve zayıflamak için yapılan rejimlerin ana ürünüdür.<br /><br />- Kara üzümün kabuğunda bulunan ve fitoaleksin grubu bileşiklerden olan resveratrol vücutta kanser oluşumunu engeller.<br /><br />- Bazı karaciğer rahatsızlıkları ve kansızlık tedavisinde de etkilidir<br /><br />- Kara üzüm, içerdiği meyve asitleri ve lifli yapısından dolayı mideye zarar vermeksizin böbrek ve bağırsak sisteminin düzenli çalışmasını sağlar ve kanın temizlenmesi için yardımcı olur.<br /><br />- Kara üzüm, vücuttaki yağların erimesi için yardımcı olur.<br /><br />- Kara üzüm, vücudu virüslere karşı daha dirençli hale getirir.<br /><br />- Kara üzümün kabuk ve çekirdekleri bağırsak metabolizmasını hızlandırır.<br /><br />- Kara üzüm, cildin taze ve temiz bir görünüm almasında etkilidir.<br /><br />- Öğleden sonra yenilen bir salkım kara üzüm veya içeceğiniz bir bardak taze sıkılmışüzüm suyu vücudu ve beyin hücrelerini zindeleştirir.<br /><br />- Bir kilo üzüm, bin 150 gram süt, 390 gram et, 300 gram ekmek ve bin 200 gram patatese eşdeğerdir<br /><br />- Kara üzüm Amino asitler, B vitaminleri (B1, B2), mineraller, potasyum, magnezyum ve demir içerdiğinden bağışıklık sistemini kuvvetlendirir.<br /><br />- Kara üzüm içeriğindeki doğal fruktoz sayesinde vücudun harcadığı enerjinin kısa sürede depolanması için etkili olur.<br /><br />- Kara üzümün içeriğindeki magnezyum insanın iş verimliliğini arttırır.<br /><br />- İçeriğindeki asitler ( tartarik, sitrik , malik, süksinik, fumarik , pyruvik , oxaglutarik, gliserik, glikolik, dimetil-süksinik, shikiminik ve guinik asit ) mideye zarar vermeden böbreklerin ve karaciğerin çalışmasını hızlandırır.<br /><br />- Kara üzüm İçerdiği bioflavonoidler nedeniyle C vitamini aktivitesini çoğaltır.<br /><br />- Kara üzüm Alerji ve kireçlenmelerde iltihap oluşumuna engel olur.<br /><br />- Kara üzüm besinlerin parçalanması neticesinde oluşan serbest radikallerin kılcal damarların duvarlarına saldırmasına karşı güçlü bir antioksidant görev üstlenerek düşük yoğunluktaki lipoproteinlerin (LDL) kılcal damarlar içinde birikmesini engeller.<br /><br />- Kara üzüm hücrelerde değişim sonucunda tümör oluşmasına izin verebilecek hücre için moleküller üzerine serbest radikallerin saldırılarını bloke eder ve neticede kanser oluşumunu engeller.

Kara üzümün faydaları nelerdir?

Kara üzüm, güzellik iksiri, gerçek beyin besini ve zayıflamak için yapılan rejimlerin ana ürünüdür. - Kara üzümün kabuğunda bulunan ve fitoa...

Devamı »

Kivinin Faydaları Nelerdir, Kanserde Etkilimi?

Kivinin bir adetinde var olan C vitamini, bir kişinin günlük alması gereken C vitamini miktarından daha fazla. Kivi ayrıca potasyum bakımından da oldukça zengin. Kalsiyum, demir ve magnezyum gibi mineralleri de bolca bünyesinde barındırıyor. Böylelikle “her derde deva” meyve olmayı da kesinlikle hak ediyor. Kivinin faydalarını şöyle sıralayabiliriz:<br /><br /><b>Kivi Yediğiniz Zaman..</b><br /><br />- Ağzınızda müthiş bir ferahlık hissedersiniz,<br />- Lifli yapısından dolayı sindirim sisteminizin kolayca çalıştığını fark edersiniz,<br />- Kabız olmazsınız, bağışıklık sisteminiz güçlenir,<br />- Kan basıncınız dengelenir,<br />- Koleresterolünüz düşer,<br />- Karaciğeriniz düzenli çalışır, kanınız temizlenir.<br />- Mide rahatsızlığınız varsa rahatlarsınız,<br />- Kansızlığınız varsa iyi gelir,<br />- Cildiniz güzelleşir.<br /><br /><b>Kivi Sizi Hangi Hastalıklardan Korur?</b><br /><br />Kivi hastalıklara karşı iyi bir dost. Her gün yediğiniz kivi sizi nezle ve gripten koruyacaktır. Eğer nezle ve gribiniz varsa, iyileşmenizi hızlandıracaktır. Tüm kanser oluşumlarına karşı sizi koruyacaktır. Özellikle de kadınlarda meme kanserine karşı, ciddi bir koruma özelliği vardır.<br /><br /><b>Cildinize de Faydası Var..</b><br /><br />Bu tropikal meyvenin içindeki asitler cildinizi yenileyecektir. Ölü deri tabakasını da soyarak, bir nevi peeling yapacaktır. Sivilcelerinize de iyi gelecektir. Kivinin kabuklarını soyup, ince yuvarlak dilimlere ayırın, yüzünüze yerleştirdikten sonra beş ile on beş dakika bekleyin. Ya da kiviyi blenderdan geçirerek, püresini yüzünüze sürün. On dakika sonra, ılık suyla yıkayın. Cildinizdeki parlaklığı ve ferahlığı bir haftanın sonunda fark edeceksiniz.

Kivinin Faydaları Nelerdir, Kanserde Etkilimi?

Kivinin bir adetinde var olan C vitamini, bir kişinin günlük alması gereken C vitamini miktarından daha fazla. Kivi ayrıca potasyum bakımınd...

Devamı »

Karatay: Kalp krizine karbonhidrat neden oluyor

Türkiye'de sağlıklı beslenme konusunda farklı görüşleriyle bilinen, 'Karatay Diyeti'nin yaratıcısı Prof. Dr. Canan Efendigil Karatay, Muğla'nın Datça İlçesi'nde çarpıcı açıklamalarda bulundu.<br /><br />İnsanların kalp krizleri sonucu hayatlarını kaybedince yağların suçlandığını belirten Prof. Dr. Karatay, “Çok yağlı yiyordu, kalp krizi geçirdi diyorlar. Aslında, yağlar yenilmedi. Keşke yenilseydi, yağlar koruyucudur. Çok karbonhidrat yenildiği unutuluyor. Kimse karbonhidratı suçlamıyor” dedi. Konferansa katılan Yüksek Mimar Okan Çağlar da 'Karatay Diyeti' sayesinde iki yılda 50 kilo verdiğini söyledi.<br /><br />Prof. Dr. Canan Efendigil Karatay, sağlıklı beslenme prensiplerini, Datça'nın doğallığıyla buluşturmayı planlayan, 'Sağlıklı Yaşam Kasabası Projesi' kapsamında My Marina Select Otel'de konferans düzenledi. Konferansı aralarında Datça Belediye Başkanı CHP'li Şener Tokcan, Hürriyet Gazetesi'ndeki 'Güzin Abla' köşesinin yazarı Feyza Algan'ın da yer aldığı çok sayıda kişi izledi.<br /><br /><b>YAĞLAR KORUYUCUDUR</b><br /><br />Prof. Dr. Karatay konuşmasında şeker ve karbonhidratların insan sağlığı için büyük tehlike oluşturduğuna dikkat çekti. Yaş ilerledikçe hareketsizliğin fazla kilolara neden olduğunu ifade eden Prof. Dr. Karatay, spor yapmayı önerdi, şeker ve insülinin obeziteyi başlatan temel ikili olduğunu söyledi. İnsanların kalp krizleri sonucu hayatlarını kaybedince yağların suçlandığını, oysa gerçeğin çok farklı olduğunu belirten Prof. Dr. Karatay, “Çok yağlı yiyordu, kalp krizi geçirdi diyorlar. Aslında, yağlar yenilmedi. Keşke yenilseydi, yağlar koruyucudur. Çok karbonhidrat yenildiği unutuluyor. Kimse karbonhidratı suçlamıyor. Çünkü düşünmüyorlar, kafaları yağa takılmış. Herkes yağ vagonuna binmiş, inemiyor. Yağsız et, yağsız peynir, yağsız yoğurt peşinde koşuyorlar. Size soruyorum. Eskimolar neyle besleniyor? Yalnız yağ maddesi tüketir. Hayvansal yağ tüketirler. Balina yağı, fok yağı yani hayvansal yağ yerler. Bizim kuyruk yağı örneği gibi. Eskimolar bir günlük kalorilerinin yüzde 75'ini yağdan karşılıyor ve kalp hastalığı yok. Eskimolarda kalp, tansiyon, obezite, diyabet hastalıkları yok. Neden? Sağlıklı hayvansal yağ yedikleri için” diye konuştu.<br /><br /><b>FRANSIZLARDA KALP KİRİZİ YOK</b><br /><br />Yağlı yemekler yenmediğinde A-B-E-K vitaminlerinin vücuda girmeyeceğini vurgulayan Prof. Dr. Karatay şunları söyledi:<br />“Dört vitamin de hayatta kalmamız, sağlıklı olmamız için en elzem, en gerekli vitaminlerdir. Fransızlar'ın hayatı yağ yemekle geçer. Fransızlar'da da kalp krizi yoktur. Yağa karşı olanlar bunu nasıl izah ediyor? Adı Fransız paradoksu oldu. Yağ yedikleri için kalp krizi geçirmiyorlar diyemediler. Fransız paradoksu, Akdenizdelermiş, şarap içiyorlarmış, yok bilmem neymiş. Aslında yağ yedikleri için kalp krizi yok. Şişmanlığa bakalım. Yağ yemeyen ABD'de şişmanlık oranı yüzde 31. Fransa'da bu oran yüzde 9 civarındadır. ABD'de kalp krizleri, kanser, felç çok fazladır.”<br /><br /><b>KOLA KALP KRİZİ NEDENİDİR</b><br /><br />Konuşmasında nelerin yenilmesi gerektiğine de değinen Prof. Dr. Karatay, “Doğal karbonhidrat, köy tereyağı ve doğal protein yemeliyiz. Datça da bunun için ideal bir yer. Datça çok güzel sağlık kasabası olacak, buna yürekten inanıyorum. Doğal protein, doğal yağ ve doğal karbonhidrat en çok çekirdeklerde bulunur. Fındık, fıstık badem, ceviz mineral deposudur. Yıllarca fındık-fıstık yemedik. Çünkü yağı çok fazla dediler. Oysa yağı çok önemli. Omega 3 var içinde. Yumurta yenmesi lazım. Yumurta yiyin dedikçe kıyametler koptu. 'Kolesterolü yükseltir, aman ölürsünüz' dediler. 'Karatay Diyeti öldürür' diyenler bile oldu. Bilimsel çalışmalar gösterdi ki haftada bir iki tane yumurta yiyen, haftada beş tane, haftada 24 tane yiyen karşılaştırılmış, kolesterollerinde hiçbir fark yok. İşlem görmemiş bütün proteinleri rahatlıkla yiyebilirsiniz. Meyve suyu, kola, ekmek göbeği kalp krizi nedenidir” dedi.<br /><br /><b>SAĞLIĞINA KAVUŞTU</b><br /><br />Datça'da uyguladığı 'Karatay Diyeti' sayesinde iki yılda 50 kilo vererek, 140 kilodan 90 kiloya düşen 58 yaşındaki Yüksek Mimar Okan Çağlar, konferansın açılışında yaptığı konuşmada hem fazla kilolardan kurtulduğunu hem de sağlığına kavuştuğunu belirtti. Çağlar, “Bir kitap okudum, hayatım değişti. İki yılda içimden bir insan çıktı. Diyete başladıktan sonra yaptırdığım tahlillerde tüm değerlerim normal çıktı. 12 yıl süreyle her gün aldığım 11 tablet ilacı artık kullanmıyorum. Yaptığım tek şey, sağlıklı beslenme ve yürümekti” dedi.

Karatay: Kalp krizine karbonhidrat neden oluyor

Türkiye'de sağlıklı beslenme konusunda farklı görüşleriyle bilinen, 'Karatay Diyeti'nin yaratıcısı Prof. Dr. Canan Efendigil Kar...

Devamı »

Dünyagöz: SGK'lı hastalardan bir yıl fark alınmayacak

Kalitesiz malzeme ile yapılan katarakt ameliyatlarının önüne geçmek için proje başlatan Dünyagöz Hastaneler Grubu Başkanı Eray Kapıcıoğlu, SGK'lı hastalardan bir yıl fark alınmayacağını açıkladı<br /><br />Dünyagöz Hastaneler Grubu "fedakârlık" adını verdiği bir proje başlattı. SGK'lı hastaların katarakt ameliyatını artık hiç fark almadan yapacaklarını duyurdu. Gereksiz katarakt ameliyatlarının önüne geçmek için başlatılan proje bir bakıma savaş anlamına geliyordu. Dünyagöz Hastanesi Yönetim Kurulu Başkanı Eray Kapıcıoğlu, merdiven altında, kalitesiz malzeme ile önüne gelene katarakt ameliyatı yapanları durduracağını iddia ediyor. Kapıcıoğlu, başlattığı savaşla ilgili sorularımızı yanıtladı:<br /><br /><b>KÖYLERDEN HASTA TOPLADILAR</b><br /><br />Türkiye'de katarakt ameliyatlarının yüzde 80'inin gereksiz olduğunu söyleyerek hiç farksız operasyon yapmaya başladınız. Devlet sağlık alanını çok ciddi denetler, sizce bunu görmedi mi?<br /><br />2007'de Sosyal Güvenlik Kurumu bütün kliniklerle anlaşma yaptı. Doktorlar hastanelerden, üniversitelerden ayrılıp birleşerek klinikler açtılar. Bir göz hastanesi kurmanın maliyeti 25-30 milyon dolar arasıdır. Böylece 240 değişik göz muayenesini farklı branşlarda hocalarla yapabilirsiniz. Ancak klinik açmak kolaydır. Merdiven altında açılan klinikler yalnızca muayene ve katarakt ameliyatına yöneldiler. 3-5 dolarlık malzemeyle ameliyat yapmaya başladılar.<br /><br />Günde 10 tane katarakt ameliyatı onları kesmeyince 400-500 tane poliklinik ve 80 -90 tane katarakt ameliyatı yapmaya başladılar. Bunun için de Anadolu'nun ücra köşelerinden otobüs sahipleriyle anlaşıp hasta toplamaya başladılar. Muhtarlara ve cami imamlarına, hatta partilere gittiler. Bu hastaları köylerden toplayıp getirip ameliyat ettiler.<br /><br />100 hastanın 90'ına katarakt ameliyatı yapıldı ki bunların yüzde 80'i gereksizdi. Çoğu göz hasar gördü, sonradan bize geldiklerinde yapacak bir şeyimiz kalmamıştı. Sahadaki büyük oyuncu olarak buna "dur" demek istedik. Çalışma bakanımızla 8-9 kez görüştük ve suiistimalleri anlattık. Ancak bizim de yapacaklarımız vardı. Hiç fark almadan katarakt ameliyatı yaparak gereksiz ameliyatların önüne geçeceğiz. İnşallah 6 ayda insanlar bunun farkına varır. O insanların hasta toplama işini Sağlık Bakanlığı ve müfettişleri saptar ve ciddi cezalar getirirler.<br /><br />Hiç fark almadan katarakt ameliyatına "fedakârlık" başlığı atmışsınız siz özel hastane olarak gerçekten fedakârlık mı yapıyorsunuz. Bu durumda zarar etmekten korkmuyor musunuz?<br /><br />Bir yıl boyunca Dünyagöz olarak her ameliyatı 400 dolar finanse edeceğiz. Proje için cebimden 15 milyon lira para ayırdım. 5 milyon dolarını da tedarikçilerimizden alıyoruz. Bizim yalnızca devletin karşıladığı paraya ameliyat yapmamız mümkün değildi. Ancak gereksiz ameliyatların durdurulması da şarttı. Günde 600 ameliyat yapabilen bir grubuz, şu anda 250 ameliyat boş kapasitemiz var. Bunu SGK ve devlet memuru vatandaşlarımızın hepsine kullanmak istiyoruz. Biz hastanelerimizi 107 ülkeden gelen yabancı hastalarımıza hizmet için kurmadık. Bu hastaneleri kendi vatandaşlarımıza kurduk. Eğer bunun bir bedeli varsa onu ödemeye razıyız.<br /><br /><b>FDA ONAYSIZ MALZEME ASLA</b><br /><br />Katarakt ameliyatı için kullanılan lenslerin ABD Başkanı Obama için bile seçilecek kalitede olduğunu açıklamışsınız. SGK'lı hastaya da para vermek isteyen lüks hastanıza da aynı lensi mi takacaksınız?<br /><br />1996'da Dünyagöz'ü kurduk ve o günden bugüne benim tek bir şartım vardır. FDA onayı olmayan eldiven dahi bizim hastanenin kapısından içeri giremez. Geçen seneki lensi bile hastanelerimize sokmuyoruz. Devletin verdiği 622 lira ameliyathanedeki personelin, ameliyat malzemesinin anestezi doktorunun ve diğerlerinin parasını karşılıyoruz, lens ücretlerini ise biz artık cebimizden veriyoruz.<br /><br /><b>BUNLARIN TEMİZLENMESİ LAZIM</b><br /><br />Sağlık Uygulama Tebliği (SUT) bazı ameliyat gereçlerinin birkaç kez kullanılmasına izin verdi. Katarakt bıçaklarının yeniden, yeniden kullanılmasının önü açıldı mı?<br /><br />Dünyagöz'de asla olmaz. Bu işe 400 milyon dolar yatıran işadamıyla görüşüyorsunuz. 700 bin dolara yer açmış işadamıyla değil. Önce hizmet, para sonra gelir. Bizim hata yapma lüksümüz yok. Gözünü para hırsı bürümüş insanlara bu nedenle tahammülümüz yok. Bunların bir an evvel temizlenmesi lazım.<br /><br /><b>'YAKALARINI BIRAKMAM'</b><br /><br />Sizce bir yıl içinde bütün bu 'yolsuzluk' dediğiniz sorunlar çözülebilecek mi?<br /><br />Bir yıl içinde insanlar ya işlerini doğru yapacaklar ya da yerlerini kapatıp gidecekler. Kesinlikle ben yılbaşına kadar Anadolu'nun 81 ilini dolaşıp ekibimle birlikte insanları bilgilendireceğim. Onların gidip muhtarlara, cami imamlarına 10 lira verdikleri yerlere biz kitapçıklar dağıtacağız. Ben bunların yakalarını bırakmam. Devlet üçüncü, altıncı ve dokuzuncu ayın sonunda katarakt ameliyatına ödediği paranın ne kadar azaldığını görecek.

Dünyagöz: SGK'lı hastalardan bir yıl fark alınmayacak

Kalitesiz malzeme ile yapılan katarakt ameliyatlarının önüne geçmek için proje başlatan Dünyagöz Hastaneler Grubu Başkanı Eray Kapıcıoğlu, S...

Devamı »

Türkiye 6. yüz nakline hazırlanıyor

Akdeniz Üniversitesi (AÜ) Hastanesi, Türkiye'nin 6'ncı yüz naklini yapmak üzere operasyon başlattı.<br /><br />Antalya'da 20 Ağustos'ta geçirdiği trafik kazası sonrasında Özel Medstar Hastanesi'ne kaldırılan 31 yaşındaki Muhittin Turan'ın bugün beyin ölümü gerçekleşti. Ailesinin Turan'ın kolları ve bacakları dışındaki bütün organlarını bağışlaması üzerine organ nakli ekipleri harekete geçti.<br /><br />Akdeniz Üniversitesi Hastanesi, Antalya'nın 4'üncü, Türkiye'nin de 6'ıncı yüz naklini yapmak üzere operasyon başlattı. Vericiden alınacak yüz, belirlenecek alıcıya nakledilecek.<br /><br />AÜ Hastanesi yönetimi, yüz nakli yapılacak aday olarak Edirne'den Salih Üslüm'ü uygun bulurken, ulaşım sorununu da gözönüne alarak alternanif bir isim daha belirlemeye çalışıyor.

Türkiye 6. yüz nakline hazırlanıyor

Akdeniz Üniversitesi (AÜ) Hastanesi, Türkiye'nin 6'ncı yüz naklini yapmak üzere operasyon başlattı. Antalya'da 20 Ağustos'ta...

Devamı »

Kirazın Faydaları

Kirazın Faydaları<br /><br />Kiraz fitokimyasallar açısından zengindir. Bunlar: anthocyanins (mevye ve sebzelerin rengini veren pigmentler; ki bunlar hücreleri zararlı kanserojen maddelere karşı koruyan antioksidan özellikleri sebebiyle kansere karşı seçenek oluşturabilirler). Aynı şekilde bir flavonoid olan quercetinki içinde hem anti-kanser bir oluşum, hem de anti-imflamotoral ve intihistaminik (alerji ve enfeksiyon önleyici) özellikler taşıyan bir antioksidandır.<br /><br />FAYDALARI<br /><br />· Kiraz hem kolesterolü hem de kan şekerini düşürmeye yardımcı olabilir.<br /><br />· Ürik asit ve ürat tuzlarının vücuttan atılmasını sağlayabilir. Bu nedenle romatizma ve gut hastalıkları, eklem kireçlenmesi ve damar sertliğinin tedavisinde kullanılabilir.<br /><br />· Kabızlığı önlemede etkilidir.<br /><br />· Kirazda bulunan kinik asit, böbreklerin taş ve kum yapmasını önleyebilir ve varsa zamanla dökülmesine yardımcı olabilir.<br /><br />· Kandaki zararlı maddelerin vücuttan atılmasına yardımcı olabilir.<br /><br />· Aşırı ilaç tüketimi ile karaciğerde oluşan yükün azaltılmasında yardımcı olabilir.<br /><br />· Nikotinin vücuttan atılmasında yardımcı olur.<br /><br />· İçerdiği meyve şekeri levüloz rahat sindirilebildiği için, şeker hastaları da kirazı yanında protein kaynağı besinlerle birlikte tüketebilir.<br /><br />· A vitamininin önemli bir kaynağı olan karoteni içeren kiraz, göz problemlerinin önlenmesinde yardımcı olabilir.<br /><br />· 20 kirazda 12 - 25 miligram arasında antosiyanin bulunmaktadır, bu da bir aspirinden on kat daha etkilidir.<br /><br />KULLANIŞI:<br />· 30 gram kiraz sapını 1 litre suda 10 dakika kaynatarak hazırlayacağınız çay, böbrekleri çalıştırarak, diüretik (idrar söktürücü), kan ve idrar yolları temizleyicisi, safra akımını sağlayıcı, bağırsak düzenleyici etki gösterebilir.<br /><br />VİTAMİNLERİ:<br /><br />· 100 gram kirazda, 17 bin miligram C vitamini bulunmaktadır. Her insanın günde 60-80 miligram C Vitamini alması gerekiyor.<br /><br />· B1, B2, B5 vitaminleri, magnezyum ve kalsiyum da bulunmaktadır.

Kirazın Faydaları

Kirazın Faydaları Kiraz fitokimyasallar açısından zengindir. Bunlar: anthocyanins (mevye ve sebzelerin rengini veren pigmentler; ki bunlar h...

Devamı »

Şeftali yaşlanmayı yavaşlatıyor

Şeber, yaptığı açıklamada, şeftalinin, yaz sofralarının vazgeçilmez meyvelerinden biri olduğunu, tadı ve kendine has kokusu ile bizi kendine çeken bu meyvenin sağlık açısından da birçok faydası olduğunu ifade etti. Şeber, şeftalinin 100 gramının sadece 39 kalori içerdiğini, 1 orta boy şeftalinin yaklaşık 70 kalori olduğunu, diyetlerde 1 adet şeftalinin 1 porsiyon meyve yerine geçtiğini kaydetti. Şeber, şeftalinin antioksidan kaynağı oluğunu anlatarak, "Gün boyunca hava, su ve diğer çevresel faktörler nedeniyle ve yediklerimiz/içtiklerimiz sebebiyle vücudumuzda oluşan sağlığımız açısından zararlı ve yaşlanmayı hızlandırıcı serbest radikallerin bedenimizden atılmasına yardımcıdır. Besinlerin antioksidan içeriklerine göre verilmiş puanlama olan ORAC değeri yarım şeftali için 1814’tür. Zeaksantin, lutein ve beta-kriptoksantin isimli antioksidanları içerir" dedi.<br /><br /><b>BAĞIŞIKLIK SİSTEMİNİ GÜÇLENDİRİYOR</b><br /><br />Şeftalinin bağışıklık sistemini güçlendiren, kas yapımına yardımcı, deri hücrelerinin yenilenmesinde rolleri olan C vitamininden zengin bir kaynak olduğuna dikkat çeken Şeber, şunları kaydetti:<br /><br />"Günde 1 adet şeftali tüketerek günlük C vitamini ihtiyacımızın yüzde 12’sini karşılayabiliriz. Şeftali, vücutta A vitaminine dönüşen beta-karotenlerden zengindir. A vitamini; görme fonksiyonlarımız ve solunum sistemimiz açısından önemlidir. Yeterli A vitamini alanların akciğer kanserine yakalanma risklerinin daha düşük olduğu bilinmektedir. Yüksek kan basıncını düşürmek için tuzu azaltmanın yanı sıra, yüksek potasyumlu beslenmek gerekir. Bir adet şeftali ortalama 300 mg potasyum içerir ve bu içeriği ile zengin potasyum kaynağıdır. Şeftali, içerdiği beta-karotenler ile daha kolay bronzlaşmamıza da destek olan bir meyvedir."

Şeftali yaşlanmayı yavaşlatıyor

Şeber, yaptığı açıklamada, şeftalinin, yaz sofralarının vazgeçilmez meyvelerinden biri olduğunu, tadı ve kendine has kokusu ile bizi kendine...

Devamı »

Sağlık Bakanlığı kilo verdiriyor

Sağlık Bakanlığı tarafından ilk kez İzmir'deki danışma merkezlerinde başlatılan Obezite ile Mücadele Kontrol Programı'na katılanlar, önce bedenleriyle sonra da yaşamla barıştı. <br /><br />Sağlık sorunları, çevre baskısı gibi çeşitli sebeplerle kilo verme kararı alan vatandaşlar, Göztepe'deki Obezite Danışma Birimi'nde bir araya gelerek zayıflama sürecini AA muhabirine anlattı. <br /><br />Adnan Menderes Üniversitesi Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu mezunu 24 yaşındaki Emine Kalkan, bir gün baskülde üç haneli rakamlara ulaştığını ve büyük şok yaşadığını söyledi. <br /><br />Kilo vermek, sağlıklı olmak için Obezite Danışma Merkezi'ne başvurduğunu dile getiren Kalkan, "6 ayda 14 kilo verdim ve doktorlar büyük ilerleme gösterdiğimi söyledi. Şimdi kendimi daha güzel ve dinç hissediyorum, kilo vermeyi sürdüreceğim. Aynaya baktığımda daha mutlu oluyorum çünkü güzel bir beden görüyorum" dedi.<br /><br />- Kalp krizi geçirince diyetisyene koştu<br /><br />Emekli emniyet mensubu Nuri Benim ise 2013 yılının ocak ayında 110 kiloya ulaştığını ve aynı dönemde kalp krizi geçirdiğini söyledi.<br /><br />Doktorların önerisiyle bilimsel zayıflama programına katıldığını dile getiren Benim, beslenme alışkanlıklarını değiştirdiğini,porsiyonlarını küçülttüğünü ve mart ayından ağustos ayına kadar 14 kilo verdiğini anlattı. <br /><br />Kalp ve tansiyon hastalıklarından kurtulduğunu aktaran Benim, "Eskiden kocaman bir göbeğim vardı, artık yok. Eski kıyafetlerimi ya daraltıyorum ya da kemerlerini iyice sıkıyorum" diye konuştu. <br /><br />- Yemek yarışmalarından zayıflama programına<br /><br />Turizm sektöründe danışmanlık hizmeti ve eğitim veren 55 yaşındaki Serpil Mardi de yemek yapmayı çok sevdiğini bu nedenle çeşitli yarışmalarda yeteneğini sergilediğini ifade etti. <br /><br />Yemek pişirmek kadar yemeyi de sevdiğini ve çok da iştahlı olduğunu söyleyen Mardi, "Artık obezdim ve eşimin yanında çok kilolu duruyordum, bu durumu değiştirmek için kilo verdim. Eskiden fotoğraf çektirmek istemezdim, şimdi daha güzel olduğumu biliyorum" dedi. <br /><br />Ev kadını Zeynep Nazlı Sarıtaç da kilolu olduğu için eskiden çok eleştirildiğini, eleştiriler nedeniyle hırs yaptığını ve spor eşliğinde katıldığı program sayesinde 80'li kilolardan 60'li kilolara ulaştığını ifade etti. <br /><br />- Morbid obez ve obezlerin sayısı azaldı<br /><br />İzmir Halk Sağlığı Müdür Yardımcısı ve Obezite ile Mücadele Kontrol Programı Sorumlusu Dr. Hilal Bolat, sağlıklı beslenmeyi bir eğitim programı çerçevesinde öğrettiklerini dile getirdi. <br /><br />Türkiye'de 2010 yılında başlatılan program kapsamında ilk obezite danışma merkezlerinin İzmir'de kurulduğunu, 31 merkezde obez hastalara bilgi ve danışmanlık hizmeti verdiklerini kaydetti.<br /><br />Kentte şu ana kadar 2 bin 500 hastaya ulaştıklarını, en az 3 ay programa devam edenlerin yüzde 97'sinin Beden Kitle İndeksi'nde (BKİ) düşüş gördüklerini anlattı.<br /><br />Obeziteye yüksek tansiyon ve tiroid hastalıklarının da eşlik ettiğini söyleyen Bolat, programa katılanların yüzde 17'sinin morbid obezden obeze, yüzde 29'unun obezden normal kiloya düştüğünü kaydetti. <br /><br />Hilal Bolat, programa düzenli devam edenlerin yüzde 54'ünün hala obez olduğunu, ancak BKİ'de düşüş ölçtüklerini de sözlerine ekledi. <br /><br />- Diyetisyen özel program hazırlıyor <br /><br />Merkezde görev yapan diyetisyen Celil Sabuncular, başvuran hastaların BKİ'lerinin 25'in üzerinde olduğunu, bunun da normalden fazla kiloya sahip oldukları anlamına geldiğini ifade etti. <br /><br />Kilolu insanların genelde toplumda kendilerini rahat hissetmediklerine değinen Sabuncular, önce hastanın diğer sağlık sorunlarının incelendiğini, ölçümlerin yapıldığını ve zayıflama programını daha sonra başlandığını bildirdi.<br /><br />Kişiye özel program yaptıklarını belirten Sabuncular, "Yürüyüş, dengeli beslenme ile ayda 2-4 kilo vermelerini sağlıyoruz" şeklinde konuştu.

Sağlık Bakanlığı kilo verdiriyor

Sağlık Bakanlığı tarafından ilk kez İzmir'deki danışma merkezlerinde başlatılan Obezite ile Mücadele Kontrol Programı'na katılanlar,...

Devamı »

Sağlık eğitimcisi yetiştiren kurum var mı?

Sağlık bilgisine sahip olmak sağlık eğitimi vermeye yeterli olmadığını düşünüyoruz. “Sağlık Eğitimi” sistemli, programlı, ilkeli ve kendine has etiği olan ölçümsel bir süreçtir.<br /><br />Sağlık düzeyinin yükseltilmesi, sağlığın korunması ve geliştirilmesi amaçlanıyorsa “etkili sağlık eğitimi” öncelikler arasında olmalıdır.<br /><br />Sağlık eğitimi; kişilere sağlıklı yaşam için alınması gereken önlemleri benimsetmeye ve uygulamaya inandırmak; kendilerine sunulan sağlık hizmetlerini doğru olarak kullanmaya alıştırmak; sağlık durumlarını ve çevrelerini iyileştirmek amacıyla, birey olarak ya da topluca karar aldırmaktır.<br /><br />Sağlık eğitimcileri; bireyi ve toplumu kendi sağlığını korumaya alıştırmak gibi görev ve sorumlulukları bulunan eğitimcilerdir.<br /><br />Sağlık Eğitimcisi topluma, sağlığı korumaya ve geliştirmeye yönelik gerekli sağlık bilgileri vermek ve onları eğitmekle yükümlü profesyonellerdir.<br /><br />Sağlık eğitimcileri; sağlık derslerinin yanı sıra pedagojik formasyon almalıdırlar. “Pedagojik Formasyon” eğitim, öğretim verebilmek için sahip olunması gereken biçimlenme, oluşum olarak düşünülebilir. “Pedagojik Formasyon” eğitimi. Öğretim metotlarının doğru bir şekilde kullanılması olarak da açıklanabilir. Bu eğitime kısaca “Formasyon” da denilmektedir.<br /><br />Özetle sağlık eğitimcisi, eğitimci gözüyle sorunlara yaklaştığı için sorunların temelden çözümü ile ilgilenir ve uygulamalarını bu doğrultuda gerçekleştirir. Bu uygulamalar sonucunda belki de en önemli ilke olan ölçme-değerlendirme işini gerçekleştirir, eksikleri bulup giderme yolunda somut adımlarla eğitimin maksimum seviyede gerçekleşmesini sağlar.<br /><br />Şu konu önemle bilinmelidir ki; hastalıkları tedavi etmektense korumak her yönden daha geçerli ve doğru bir yoldur. Burada eğitim konusu tekrar gündeme gelmeli ve sağlık eğitimcilerinin yetiştirilmesi önemsenmelidir.<br /><br />Ülkemizin gelecekte en önemli sorunu sağlık eğitimcisi yetiştiren eğitim kurumu bulunmamasıdır.<br /><br />Daha önceleri bu amaçla kurulan sağlık eğitim enstitüleri ve sağlık eğitim fakülteleri kapatılmıştır. Sağlık eğitim enstitüsü ve sağlık eğitim fakültelerinden yetiştirilen formasyon almış sağlık eğitimcileri de verimli şekilde görev alanlarının içerisinde değerlendirilmediğini düşünmekteyiz.<br /><br />Sağlık bilgisine sahip olmak sağlık eğitimi vermeye yeterli olmadığına göre Sağlık Bakanlığında görev yapan sağlık eğitimi alanında formasyon eğitimi almış tıbbi teknologlar ile ebe, hemşire, sağlık memurları vb. meslek mensupları sağlık müdürlüğü, halk sağlığı müdürlüğü ve kamu hastaneleri birliklerinde sağlık eğitimi uzmanı kadroları oluşturularak istihdamı edilmelidirler. Özellikle kamu hastane birliklerinde sözleşmeli uzmanlıklarda mutlaka sağlık eğitim uzmanlığı bulunmalıdır. Bu alanda formasyon eğitimi olan sağlık çalışanları istihdam edilmelidirler.<br /><br />Sonuç olarak geleceğimizin en önemli sorunu sağlığımızın korunması noktasında profesyonel sağlık eğitimcilerinin yetiştirilmesi sağlanmalıdır. Bakanlık bünyesinde görev yapan formasyonu olan tüm personelin belirli kriterler dâhilinde sağlık eğitimi alanında uzman olarak istihdamı sağlanmalıdır.<br /><br />YÖK ile protokol yapılarak, sağlık alanında lisans mezunu sağlık çalışanlarına formasyon eğitimi düzenlenerek sağlık eğitim alanında gelecekte oluşacak personel açığı kapatılması sağlanmalıdır.

Sağlık eğitimcisi yetiştiren kurum var mı?

Sağlık bilgisine sahip olmak sağlık eğitimi vermeye yeterli olmadığını düşünüyoruz. “Sağlık Eğitimi” sistemli, programlı, ilkeli ve kendine ...

Devamı »

Türkiye'deki doğumların yüzde 58'i sezaryen

Türkiye'de bu yılın ilk 6 ayındaki doğumların, yüzde 41,40'ı normal, yüzde 58,60'ı da sezaryen olarak gerçekleşti.<br /><br />Türkiye'de 2012 yılındaki doğumların yüzde 47,43'ü normal, yüzde 52,57'si sezaryen iken, 2013'ün ilk 6 ayındaki doğumların yüzde 41,40'ı normal, yüzde 58,60'i de sezaryen olarak gerçekleştirildi.<br /><br />Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) ve OECD raporlarında; yıllar itibarıyla toplam doğumlar içinde sezaryen doğum oranının gittikçe arttığı görülüyor. DSÖ'nün 2008 yılı rakamlarına göre, yapılan sezaryenlerde gereksiz olanların oranı Türkiye'de yüzde 21,2 ve maliyeti ise 18 milyon dolar olarak açıklanmıştı.<br /><br />OECD'nin 2009 verilerine göre de OECD ülkelerinde her 100 canlı doğumdan ortalama 25,8'i sezaryenle gerçekleşiyor. Türkiye yüzde 47,7 sezaryen doğumla, en fazla doğumun olduğu Brezilya ve Çin'den sonra üçüncü ülke olmuştu.<br /><br />Türkiye'deki doğumların yüzde 58,60'ı sezaryen<br /><br />SGK'nın 2011 Medula Sistemi verilerine göre, Türkiye'de gerçekleşen doğumların yüzde 45,54'ü normal, yüzde 54,46'sı sezaryen doğum. Geçen yılki doğumların ise yüzde 47,43'ü normal, yüzde 52,57'si sezaryen doğum iken, 2013'ün ilk 6 ayında doğumların yüzde 41,40'ı normal yolla, yüzde 58,60'ı sezaryenle oldu.<br /><br />Geçen yıl Yeşil Kart ile normal doğum oranı yüzde 67,16 olurken, sezeryan ile doğum yüzde 32,84 oranında gerçekleşti. 2012'de normal doğum oranının önceki yıla göre artmasının sebebi olarak, Yeşil Kart kapsamındaki kişilerin, Genel Sağlık Sigortası (GSS) kapsamına alınması ve Medula Sistemiyle hastane işlemlerinin daha sıkı takip edilmesi olarak gösteriliyor.<br /><br />Yeşil Kartlıların GSS kapsamına alınmasıyla 2013'ün ilk yarısında sezaryen doğum oranı artarak, yüzde 37,7 oldu. Bu dönemde normal doğum oranı ise yüzde 62, 93 olarak gerçekleşti.<br /><br />2012'de en çok sezaryen üniversite hastanelerinde<br /><br />SGK verlerinde, geçen yıl sezaryen doğumun en çok üniversite hastanelerinde yapıldığı tespit edildi. Sezaryenin üniversite hastanelerinde gerçekleştirilme oranı yüzde 72, özel hastanelerde yüzde 69 ve Sağlık Bakanlığı hastanelerinde yüzde 39 oldu.<br /><br />Bu yılın ilk 6 ayında en yüksek sezaryen doğum oranı ise üniversite ve özel hastanelerde yapıldı. Üniversite hastanelerinde yüzde 77 olan sezaryen oranı özel hasanelerde yüzde 76, Sağlık Bakanlığı hastanelerinde yüzde 44 olarak geçleşti.<br /><br />Özel sağlık tesislerindeki doğumlara bakıldığında sezaryen doğumların soysaekonomik durumu gelişmiş illerde yüksek çıktığı tespit edildi. Adana, Antalya, Osmaniye, Samsun, Trabzon, Ankara, Tekirdağ, Bursa, Batman, Gaziantep, İstanbul sezaryen doğumun en yüksek iller sıralamasını oluşturdu.<br /><br />2012'de Sağlık Bakanlığında 200 bin 631 kürtaj yapıldı<br /><br />Medula Sistemi'ndeki verilere göre kürtaj, en fazla Sağlık Bakanlığı hastanelerinde gerçekleştirildi. 2011'de Sağlık Bakanlığı hastanelerinde 131 bin 11, özel hastanelerde 72 bin 893, üniversite hastanelerinde 15 bin 373 kürtaj yapıldı.<br /><br />Geçen yıl Sağlık Bakanlığı hastanesinde 200 bin 631, özel hastanelerde 77 bin 146 ve üniversite hastanelerin ise 17 sin 789 kişiye kürtaj operasyonu gerçekleştirildi.

Türkiye'deki doğumların yüzde 58'i sezaryen

Türkiye'de bu yılın ilk 6 ayındaki doğumların, yüzde 41,40'ı normal, yüzde 58,60'ı da sezaryen olarak gerçekleşti. Türkiye'd...

Devamı »

Cumhuriyet Üniversitesi'nde yanık ünitesi açıldı

Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi'nin yeni yanık ünitesi törenle hizmete açıldı.<br /><br />Bölgenin en önemli merkezi olma özelliği taşıyan ünite, 8 servis yatağı, 4 yoğun bakım yatağı, pansuman odası ve ameliyathaneden oluştu.<br /><br />Yanık ünitesinin, İstanbul Kartal Dr. Lütfi Kırdar Eğitim ve Araştırma Hastanesi Yanık Merkezi'nden sonra cihaz, yatak ve kapasite olarak Türkiye'de 2'inci sırada bulunduğu belirtildi. Açılışta konuşan Cumhuriyet Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Faruk Kocacık, bölgeye hizmet verebilecek bir birimin açılmasının hedefler arasında yer aldığını belirterek, "Bugün bu ünitenin ilkini açıyoruz.<br /><br />Önümüzdeki süreçte ise tüp Bebek ve kadın doğum hastanesini açacağız. Yanık ünitesi bölgede çok kişiye hizmet verecek. Merkezimiz de çok ciddi bir açığı kapatacak" dedi. Yanık Ünitesi hakkında bilgi veren Genel Cerrahi Ana Bilim Dalı Yanık Ünitesi Sorumlusu Prof. Dr. Mustafa Turan ise Türkiye'de toplam 46 yanık ünite ve merkezi olduğunu belirterek.<br /><br />Sivas'taki ünitenin ise büyüklük olarak 2'inci sırada yer aldığını dile getirerek, bölgede önemli bir ihtiyacın giderileceğini açıkladı.

Cumhuriyet Üniversitesi'nde yanık ünitesi açıldı

Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi'nin yeni yanık ünitesi törenle hizmete açıldı. Bölgenin en önemli merkezi olma öze...

Devamı »

Dünya sağlık turizminin başkenti İstanbul oldu

Türkiye sağlık turizminde atağa geçti. Hastanelerde her geçen yıl artan turist sayısı, Dünya Sağlık Konseyi Turizm Ofisi'nin Monaco'dan İstanbul'a taşınmasına neden oldu.<br /><br />Türkiye dünya sağlık turizminden aldığı payı giderek artırıyor. Termal, spa ve medikal alanlarda gerek yatırımların kalitesi gerekse rekabetçi fiyat uygulamalarıyla her yıl daha fazla turist çeken tesisler, Türkiye'yi bir üst lige çıkardı. Öyle ki Monaco'da bulunan Dünya Sağlık Konseyi Turizm ofisi İstanbul'a taşındı. Türkiye Sağlık Turizm Konseyi Başkanı Emin Çakmak, "Konseye 49 ülke. Bir anlamda bu ülkelerin sağlık turizminde başkenti olduk" dedi.<br /><br /><b>GELİRDE İLK ÜÇTE</b><br />Aynı zamanda Dünya Sağlık Turizm Konseyi'nin de Başkanı olan Çakmak, bu unvan başka bir yöneticiye gitse bile İstanbul'un merkez olarak kalmaya devam edeceğini söyledi. Çakmak, kamuoyunda Türkiye'nin sağlık turizminde dünyada ilk 10'da olduğu yönündeki beligelere de dikkat çekerek şöyle konuştu: "Bu bilgi yanlış. Ne 10'u? Türkiye, Amerika ve Almanya'dan sonra gelirde ilk üç arasına giriyor. Turist sayısında ise listenin ilk beşindeki ülkelerdeniz." Türkiye'nin sağlık turizminden 4.2 milyar dolarlık gelir elde ettiğini kaydeden Çakmak, bunun 3 milyar dolarının tıp turizminden, 1.2 milyarının da termal ve spa'dan geldiğini vurguladı. 7 yıl önce Türkiye'nin sağlık turizminde 21'inci sırada olduğunu hatırlatan Çakmak, yatırımların kalitesi ve bölgenin potansiyeliyle daha da ileri gidileceğini ifade etti.<br /><br />sabah.com.tr

Dünya sağlık turizminin başkenti İstanbul oldu

Türkiye sağlık turizminde atağa geçti. Hastanelerde her geçen yıl artan turist sayısı, Dünya Sağlık Konseyi Turizm Ofisi'nin Monaco'...

Devamı »