Çocuklar hep kış aylarında üşütüp hastalanırlar diye düşünürüz. Oysa soğuk havalar kadar sıcak havalar da çocuklarımızı hasta ediyor. Çünkü bakteri ve virüsler böyle havalarda daha çabuk ürüyor ve çoğalıyorlar. Özellikle de hava sıcaklığının 30 derecenin üzerine çıktığı dönemlerde…
Ateşin parasetamol ile düşürülemediği durumlarda ise hafif ılık bir duş etkili oluyor. Bu da etkin olmazsa denebilecek ilaçları mutlaka doktorunuzla danışarak kullanmak gerekiyor.
Diğer yandan; eğer çocuğun 37-37,5oC olan hafif bir ateşi varsa, buna rağmen oyun oynuyor, sıvı şeyleri rahatlıklar içiyorsa ve genellikle aktifse, keyfi yerindeyse ateşini düşürmek için bir neden yok demektir. Çünkü bu gibi durumlar bir süre sonra ilaç kullanmadan kendiliğinden düzeliyor.
Eğer öksürük kuru bir öksürük ise farklı nedenlerden kaynaklanabiliyor. Örneğin sinüzit öksürüğü, ve ortamdaki tozların neden olduğu öksürükler kuru bir öksürük şekline ortaya çıkıyor. Bu öksürüklere ekspektoranlar fayda etmiyor. Ayrıca, bir yaşa kadar olan bebeklerin öksürüklerinde ilaç verilmeden önce mutlaka doktorun bebeği görmesi gerekiyor.
Gerekmeden kullanılan her ilaç gibi antibiyotikler de lüzumsuz kullanıldıklarında yarar değil zarar veriyor. Lüzumsuz kullanılan antibiyotiklerin yol açtığı en ciddi sorun ise antibiyotiklere dirençli bakterilerin gelişmesi. Bu tip bakterilerle olan enfeksiyonların tedavisi için çok daha güçlü antibiyotikler gerekiyor ve bunların birçoğu ancak hastanede damar yoluyla veriliyor.
Orta kulak enfeksiyonları, ağır sinüs enfeksiyonları, A grubu beta hemolitik streptokokların yaptığı boğaz enfeksiyonları genellikle antibiyotiklerin kullanıldıkları hastalıklar. Bunun yanında soğuk algınlığı, öksürük ve bronşit genellikle virüslerle olduğu için antibiyotik kullanılması gerekmiyor. Bu hastalıklar doğal seyirleri içinde 1-2 hafta sürerek düzeliyor.
Sıcak yaz aylarını çok seven mikro-organizmalar içtiğimiz suda, yediğimiz besinlerde, hatta soluduğumuz havada bile bulunabiliyorlar. Dikkatsizliğimiz, tedbirsizliğimiz ya da umursamazlığımız ise onların neden olacakları hastalıklara adeta davetiye çıkarıyor. Özellikle de bünyeleri bizler kadar güçlü olmayan çocuklarımız bu mikro-organizmalar nedeniyle çok çabuk hastalanabiliyor.
Tatil süreci ise yaz hastalıklarını tetikleyici bir işlev görüyor. Tatil nedeniyle gidilen farklı yerlerdeki mikro-organizmalara bağışıklık sisteminin alışık olmaması ve hava değişikliği nedeniyle vücut direncinin düşmesi; bu hastalıklara yakalanmayı kaçınılmaz kılıyor.
Alınacak önlemler ve uygulanabilecek basit tedavilerle bu hastalıklardan korunmak ya da en azından daha hafif atlatmak ise mümkün. Şimdi gelin kısaca bunlara göz atalım…
Besin zehirlenmeleri dışında ishal ve kusmaların en önemli nedenlerinden biri de virüslerin yol açtığı barsak enfeksiyonları. Yine bazı özel bakteriler de bu hastalığa neden olabiliyor. Hastalık genellikle bir hafta içinde kendiliğinden düzeliyor. Amipli ve basilli dizanterinin yol açtığı ishallerse kendiliğinden düzelmiyor. Her ne kadar birkaç gün içinde azalma gösterseler de, ilaç tedavisi uygulanmadıkça tekrarlama olasılıkları yüksek.
İshal ve kusma durumunda kaybedilen sıvının yerine konulması yaşamsal önem taşıyor. Hastalığın başlangıcından yani ilk kusmadan hemen sonra çocuğun yemeğe zorlanmadan şekerli ve tuzlu (ağızdan sıvı tozları) su hazırlayıp verilmesi en uygun yaklaşım. Bunun yanında ayran, yoğurt, ıhlamur, elma suyu, çay da kaybedilen sıvının karşılanması için kullanılabiliyor. Kusma ve ishal vakalarında sıvı kaybı dışında başka bir hayati tehlike genellikle söz konusu değil.
Giardia denilen parazitin yol açtığı ishaller ise çok uzun sürebiliyor. Bu nedenle düzelmeyen ishallerde bu parazitin aranması gerekiyor. İshalle birlikte dışkıda sümüksü bir yapının bulunması ve kan görülmesi de kaka tetkikini gerektiriyor. Bu durumlar amiplerden kaynaklanabiliyor.
Çocuklar ishal ve kusma sırasında çok az bir sıvı kaybetseler bile halsizlik hissedebiliyorlar. Sıvı ihtiyacı ağızdan alamaması halinde sıvı kaybı çok ciddi boyutlara ulaşabileceğinden az da olsa mutlaka sıvı verilmesi gerekiyor. Eğer ağızdan sıvı kaybı karşılanamıyorsa ve dehidratasyon (kalp hızının çok artması, nefesinin sıklaşması, derisinin sıvı kaybından dolayı gerginliğinin kaybolması, dilinin ve ağzının kuruması gibi bulguların eşlik ettiği durum) gözleniyorsa çocuğun hastaneye yatırılarak damardan sıvı verilmesi gerekiyor.
İshalde kaka kültürü alınmadan ve neden ortaya konmadan antibiyotik ve ishal durdurucu ilaçların verilmesi ise kesinlikle sakıncalı. Bu yaklaşım çocuğun ileride çok sık ishal olmasına veya barsak sisteminin düzensizleşmesine yol açıyor.
Ortamdaki nem miktarının fazlalığı isilik belirtilerini ağırlaştırıyor. Kaşıntı sonucu deride açılmaların oluşması ise çeşitli enfeksiyonlara neden oluyor.
İsiliğin önlenmesi ise son derece basit. Pamuklu giysiler giyilmesi, sık sık banyo yapılması ve derinin mümkün olduğunca havalandırılması alınması gereken başlıca önlemler. Yine baş göstermiş bir isilik vakasını çabuk iyileştirmek için de bunları yapmak yeterli. Diğer yandan, bazen ağır olgularda doktor tavsiyesine göre ilaçlar, pomatlar kullanılması da gerekebiliyor.
Pişik her ne kadar can sıkıcı bir sorun olsa da her kakadan sonra bebeğin altının sabun kullanmadan bol suyla yıkanması, bezin sık sık değiştirilmesi, gündüzleri mümkün oldukça bez kullanılmaması gibi tedbirlerle önlenebiliyor.Gerekli durumlarda pişik kremi kullanmaksa sorunu halletmenin bir diğer yolu.
Yüksek ateş, kırmızı, sıcak ve kuru deri, halsizlik, mide bulantısı, baş dönmesi, şuur kaybı gibi belirtilerle kendini gösteren güneş çarpması acil müdahale gerektiren bir durum. İlk yardım aşamasında çocuğu hemen serin bir yere götürmek, duş aldırmak ve ıslak çarşafa sarmak gerekiyor. Eğer durum düzelmiyorsa hemen hastaneye götürmek yaşamsal önem taşıyor.
Güneş yanıklarında ise doktorun önerdiği rahatlatıcı ve onarıcı kremlerin kullanılması gerekiyor. Ayrıca böyle bir durumla karşılaşıldığında çocuğun bol bol sıvı almasını sağlamak cildinin kaybettiği nemi geri kazandırma noktasında önem taşıyor.
Bu belirtilerin gözlenmesi durumunda ilk yapılması gereken ise çocuğun bir doktora götürülmesi. Daha önce açılmış ya da başkasının daha önce kullandığı göz ilaçlarının kullanılması ise önemli sakıncalar içeriyor.
Sistit genellikle bakterilerin idrar kesesine gaita yoluyla bulaşmasıyla oluşuyor. Kızlarda çok daha fazla görülüyor. Bunun nedeni üretra denen idrar kesesinden sonraki tüpün kızlarda daha kısa oluşu. Alt karın ağrısı, hassasiyet, idrar yapılırken sancı, sık idrar çıkma, kanlı idrar ve ateş sistitin başlıca belirtileri.
Piyelonefrit ise böbreklerin enfeksiyonuna deniyor. Bu hastalık yaygın karın ağrısı ve yüksek ateşle seyrediyor.
İdrar yolları enfeksiyonları en kısa zamanda antibiyotik tedavisi şart. Ancak bu tür bir enfeksiyonu düşündüren yakınmaları olan çocuklarda uygun antibiyotiğin saptanması için öncelikle idrar tahlili ve idrar kültürü yapılması gerekiyor.
Enfeksiyonun şiddetine ve tutulum yerine göre ek testler (ultrason)gerekebileceğinden böbrek hastalıkları uzmanına da danışmak gerekebiliyor.
0 yorum:
Yorum Gönder