Karın Düzleştirmenin Basit Formülü

Belirli noktalarda uzun süre durmak ya da oturmakla birlikte hareketsiz yaşam, maalesef her zaman kilo aldırır. Kilo sorunu yaşayan genç bay ve bayanlar, karın bölgelerinin düzleşmesi için bazı egzersizler öğrenmeleri gerekiyor. Son zamanlarda ilgi alanları olan bu duruma yönelik olarak sizlere hazırladığımız bazı egzersiz önerileri bulunuyor:<br /><br />Amacınız birikmiş yağı kaybederek karın kasına dönüştürmek olacaktır. Karın kaslarını genelde sırt üstü uzanarak mekik şeklinde yapabilir veya günlük sadece birkaç dakikanızı ayırarak yine sırt üstü yatıp, ayağınızı 30 saniye – 2 dakika aralığında orta derecede havada tutmanız yeterlidir. Bu sizin karnınızın kısa sürede düzleşmesinde yardımcı olacaktır.<br /><br />Bel kemiğinde olumu etkiler yaratan karın kasları, düzgün duruşunuzu da ayarlar ve kötü duruşlarınızdan sizleri yok eder. Sırt ağrıları olanlara yardımcı olur ve cinsel sorunlarınızın çözümünde de yararlıdır.

Karın Düzleştirmenin Basit Formülü

Belirli noktalarda uzun süre durmak ya da oturmakla birlikte hareketsiz yaşam, maalesef her zaman kilo aldırır. Kilo sorunu yaşayan genç bay ve bayanlar, karın bölgelerinin düzleşmesi için bazı egzersizler öğrenmeleri gerekiyor. Son zamanlarda ilgi alanları olan bu duruma yönelik olarak sizlere hazı…

Devamı »

Kara üzümün faydaları nelerdir?

Kara üzüm, güzellik iksiri, gerçek beyin besini ve zayıflamak için yapılan rejimlerin ana ürünüdür.<br /><br />- Kara üzümün kabuğunda bulunan ve fitoaleksin grubu bileşiklerden olan resveratrol vücutta kanser oluşumunu engeller.<br /><br />- Bazı karaciğer rahatsızlıkları ve kansızlık tedavisinde de etkilidir<br /><br />- Kara üzüm, içerdiği meyve asitleri ve lifli yapısından dolayı mideye zarar vermeksizin böbrek ve bağırsak sisteminin düzenli çalışmasını sağlar ve kanın temizlenmesi için yardımcı olur.<br /><br />- Kara üzüm, vücuttaki yağların erimesi için yardımcı olur.<br /><br />- Kara üzüm, vücudu virüslere karşı daha dirençli hale getirir.<br /><br />- Kara üzümün kabuk ve çekirdekleri bağırsak metabolizmasını hızlandırır.<br /><br />- Kara üzüm, cildin taze ve temiz bir görünüm almasında etkilidir.<br /><br />- Öğleden sonra yenilen bir salkım kara üzüm veya içeceğiniz bir bardak taze sıkılmışüzüm suyu vücudu ve beyin hücrelerini zindeleştirir.<br /><br />- Bir kilo üzüm, bin 150 gram süt, 390 gram et, 300 gram ekmek ve bin 200 gram patatese eşdeğerdir<br /><br />- Kara üzüm Amino asitler, B vitaminleri (B1, B2), mineraller, potasyum, magnezyum ve demir içerdiğinden bağışıklık sistemini kuvvetlendirir.<br /><br />- Kara üzüm içeriğindeki doğal fruktoz sayesinde vücudun harcadığı enerjinin kısa sürede depolanması için etkili olur.<br /><br />- Kara üzümün içeriğindeki magnezyum insanın iş verimliliğini arttırır.<br /><br />- İçeriğindeki asitler ( tartarik, sitrik , malik, süksinik, fumarik , pyruvik , oxaglutarik, gliserik, glikolik, dimetil-süksinik, shikiminik ve guinik asit ) mideye zarar vermeden böbreklerin ve karaciğerin çalışmasını hızlandırır.<br /><br />- Kara üzüm İçerdiği bioflavonoidler nedeniyle C vitamini aktivitesini çoğaltır.<br /><br />- Kara üzüm Alerji ve kireçlenmelerde iltihap oluşumuna engel olur.<br /><br />- Kara üzüm besinlerin parçalanması neticesinde oluşan serbest radikallerin kılcal damarların duvarlarına saldırmasına karşı güçlü bir antioksidant görev üstlenerek düşük yoğunluktaki lipoproteinlerin (LDL) kılcal damarlar içinde birikmesini engeller.<br /><br />- Kara üzüm hücrelerde değişim sonucunda tümör oluşmasına izin verebilecek hücre için moleküller üzerine serbest radikallerin saldırılarını bloke eder ve neticede kanser oluşumunu engeller.

Kara üzümün faydaları nelerdir?

Kara üzüm, güzellik iksiri, gerçek beyin besini ve zayıflamak için yapılan rejimlerin ana ürünüdür.- Kara üzümün kabuğunda bulunan ve fitoaleksin grubu bileşiklerden olan resveratrol vücutta kanser oluşumunu engeller.- Bazı karaciğer rahatsızlıkları ve kansızlık tedavisinde de etkilidir- Kara üzüm, …

Devamı »

Kivinin Faydaları Nelerdir, Kanserde Etkilimi?

Kivinin bir adetinde var olan C vitamini, bir kişinin günlük alması gereken C vitamini miktarından daha fazla. Kivi ayrıca potasyum bakımından da oldukça zengin. Kalsiyum, demir ve magnezyum gibi mineralleri de bolca bünyesinde barındırıyor. Böylelikle “her derde deva” meyve olmayı da kesinlikle hak ediyor. Kivinin faydalarını şöyle sıralayabiliriz:<br /><br /><b>Kivi Yediğiniz Zaman..</b><br /><br />- Ağzınızda müthiş bir ferahlık hissedersiniz,<br />- Lifli yapısından dolayı sindirim sisteminizin kolayca çalıştığını fark edersiniz,<br />- Kabız olmazsınız, bağışıklık sisteminiz güçlenir,<br />- Kan basıncınız dengelenir,<br />- Koleresterolünüz düşer,<br />- Karaciğeriniz düzenli çalışır, kanınız temizlenir.<br />- Mide rahatsızlığınız varsa rahatlarsınız,<br />- Kansızlığınız varsa iyi gelir,<br />- Cildiniz güzelleşir.<br /><br /><b>Kivi Sizi Hangi Hastalıklardan Korur?</b><br /><br />Kivi hastalıklara karşı iyi bir dost. Her gün yediğiniz kivi sizi nezle ve gripten koruyacaktır. Eğer nezle ve gribiniz varsa, iyileşmenizi hızlandıracaktır. Tüm kanser oluşumlarına karşı sizi koruyacaktır. Özellikle de kadınlarda meme kanserine karşı, ciddi bir koruma özelliği vardır.<br /><br /><b>Cildinize de Faydası Var..</b><br /><br />Bu tropikal meyvenin içindeki asitler cildinizi yenileyecektir. Ölü deri tabakasını da soyarak, bir nevi peeling yapacaktır. Sivilcelerinize de iyi gelecektir. Kivinin kabuklarını soyup, ince yuvarlak dilimlere ayırın, yüzünüze yerleştirdikten sonra beş ile on beş dakika bekleyin. Ya da kiviyi blenderdan geçirerek, püresini yüzünüze sürün. On dakika sonra, ılık suyla yıkayın. Cildinizdeki parlaklığı ve ferahlığı bir haftanın sonunda fark edeceksiniz.

Kivinin Faydaları Nelerdir, Kanserde Etkilimi?

Kivinin bir adetinde var olan C vitamini, bir kişinin günlük alması gereken C vitamini miktarından daha fazla. Kivi ayrıca potasyum bakımından da oldukça zengin. Kalsiyum, demir ve magnezyum gibi mineralleri de bolca bünyesinde barındırıyor. Böylelikle “her derde deva” meyve olmayı da kesinlikle hak…

Devamı »

Karatay: Kalp krizine karbonhidrat neden oluyor

Türkiye'de sağlıklı beslenme konusunda farklı görüşleriyle bilinen, 'Karatay Diyeti'nin yaratıcısı Prof. Dr. Canan Efendigil Karatay, Muğla'nın Datça İlçesi'nde çarpıcı açıklamalarda bulundu.<br /><br />İnsanların kalp krizleri sonucu hayatlarını kaybedince yağların suçlandığını belirten Prof. Dr. Karatay, “Çok yağlı yiyordu, kalp krizi geçirdi diyorlar. Aslında, yağlar yenilmedi. Keşke yenilseydi, yağlar koruyucudur. Çok karbonhidrat yenildiği unutuluyor. Kimse karbonhidratı suçlamıyor” dedi. Konferansa katılan Yüksek Mimar Okan Çağlar da 'Karatay Diyeti' sayesinde iki yılda 50 kilo verdiğini söyledi.<br /><br />Prof. Dr. Canan Efendigil Karatay, sağlıklı beslenme prensiplerini, Datça'nın doğallığıyla buluşturmayı planlayan, 'Sağlıklı Yaşam Kasabası Projesi' kapsamında My Marina Select Otel'de konferans düzenledi. Konferansı aralarında Datça Belediye Başkanı CHP'li Şener Tokcan, Hürriyet Gazetesi'ndeki 'Güzin Abla' köşesinin yazarı Feyza Algan'ın da yer aldığı çok sayıda kişi izledi.<br /><br /><b>YAĞLAR KORUYUCUDUR</b><br /><br />Prof. Dr. Karatay konuşmasında şeker ve karbonhidratların insan sağlığı için büyük tehlike oluşturduğuna dikkat çekti. Yaş ilerledikçe hareketsizliğin fazla kilolara neden olduğunu ifade eden Prof. Dr. Karatay, spor yapmayı önerdi, şeker ve insülinin obeziteyi başlatan temel ikili olduğunu söyledi. İnsanların kalp krizleri sonucu hayatlarını kaybedince yağların suçlandığını, oysa gerçeğin çok farklı olduğunu belirten Prof. Dr. Karatay, “Çok yağlı yiyordu, kalp krizi geçirdi diyorlar. Aslında, yağlar yenilmedi. Keşke yenilseydi, yağlar koruyucudur. Çok karbonhidrat yenildiği unutuluyor. Kimse karbonhidratı suçlamıyor. Çünkü düşünmüyorlar, kafaları yağa takılmış. Herkes yağ vagonuna binmiş, inemiyor. Yağsız et, yağsız peynir, yağsız yoğurt peşinde koşuyorlar. Size soruyorum. Eskimolar neyle besleniyor? Yalnız yağ maddesi tüketir. Hayvansal yağ tüketirler. Balina yağı, fok yağı yani hayvansal yağ yerler. Bizim kuyruk yağı örneği gibi. Eskimolar bir günlük kalorilerinin yüzde 75'ini yağdan karşılıyor ve kalp hastalığı yok. Eskimolarda kalp, tansiyon, obezite, diyabet hastalıkları yok. Neden? Sağlıklı hayvansal yağ yedikleri için” diye konuştu.<br /><br /><b>FRANSIZLARDA KALP KİRİZİ YOK</b><br /><br />Yağlı yemekler yenmediğinde A-B-E-K vitaminlerinin vücuda girmeyeceğini vurgulayan Prof. Dr. Karatay şunları söyledi:<br />“Dört vitamin de hayatta kalmamız, sağlıklı olmamız için en elzem, en gerekli vitaminlerdir. Fransızlar'ın hayatı yağ yemekle geçer. Fransızlar'da da kalp krizi yoktur. Yağa karşı olanlar bunu nasıl izah ediyor? Adı Fransız paradoksu oldu. Yağ yedikleri için kalp krizi geçirmiyorlar diyemediler. Fransız paradoksu, Akdenizdelermiş, şarap içiyorlarmış, yok bilmem neymiş. Aslında yağ yedikleri için kalp krizi yok. Şişmanlığa bakalım. Yağ yemeyen ABD'de şişmanlık oranı yüzde 31. Fransa'da bu oran yüzde 9 civarındadır. ABD'de kalp krizleri, kanser, felç çok fazladır.”<br /><br /><b>KOLA KALP KRİZİ NEDENİDİR</b><br /><br />Konuşmasında nelerin yenilmesi gerektiğine de değinen Prof. Dr. Karatay, “Doğal karbonhidrat, köy tereyağı ve doğal protein yemeliyiz. Datça da bunun için ideal bir yer. Datça çok güzel sağlık kasabası olacak, buna yürekten inanıyorum. Doğal protein, doğal yağ ve doğal karbonhidrat en çok çekirdeklerde bulunur. Fındık, fıstık badem, ceviz mineral deposudur. Yıllarca fındık-fıstık yemedik. Çünkü yağı çok fazla dediler. Oysa yağı çok önemli. Omega 3 var içinde. Yumurta yenmesi lazım. Yumurta yiyin dedikçe kıyametler koptu. 'Kolesterolü yükseltir, aman ölürsünüz' dediler. 'Karatay Diyeti öldürür' diyenler bile oldu. Bilimsel çalışmalar gösterdi ki haftada bir iki tane yumurta yiyen, haftada beş tane, haftada 24 tane yiyen karşılaştırılmış, kolesterollerinde hiçbir fark yok. İşlem görmemiş bütün proteinleri rahatlıkla yiyebilirsiniz. Meyve suyu, kola, ekmek göbeği kalp krizi nedenidir” dedi.<br /><br /><b>SAĞLIĞINA KAVUŞTU</b><br /><br />Datça'da uyguladığı 'Karatay Diyeti' sayesinde iki yılda 50 kilo vererek, 140 kilodan 90 kiloya düşen 58 yaşındaki Yüksek Mimar Okan Çağlar, konferansın açılışında yaptığı konuşmada hem fazla kilolardan kurtulduğunu hem de sağlığına kavuştuğunu belirtti. Çağlar, “Bir kitap okudum, hayatım değişti. İki yılda içimden bir insan çıktı. Diyete başladıktan sonra yaptırdığım tahlillerde tüm değerlerim normal çıktı. 12 yıl süreyle her gün aldığım 11 tablet ilacı artık kullanmıyorum. Yaptığım tek şey, sağlıklı beslenme ve yürümekti” dedi.

Karatay: Kalp krizine karbonhidrat neden oluyor

Türkiye'de sağlıklı beslenme konusunda farklı görüşleriyle bilinen, 'Karatay Diyeti'nin yaratıcısı Prof. Dr. Canan Efendigil Karatay, Muğla'nın Datça İlçesi'nde çarpıcı açıklamalarda bulundu.İnsanların kalp krizleri sonucu hayatlarını kaybedince yağların suçlandığını belirten Prof. Dr. Karatay, “Çok…

Devamı »

Dünyagöz: SGK'lı hastalardan bir yıl fark alınmayacak

Kalitesiz malzeme ile yapılan katarakt ameliyatlarının önüne geçmek için proje başlatan Dünyagöz Hastaneler Grubu Başkanı Eray Kapıcıoğlu, SGK'lı hastalardan bir yıl fark alınmayacağını açıkladı<br /><br />Dünyagöz Hastaneler Grubu "fedakârlık" adını verdiği bir proje başlattı. SGK'lı hastaların katarakt ameliyatını artık hiç fark almadan yapacaklarını duyurdu. Gereksiz katarakt ameliyatlarının önüne geçmek için başlatılan proje bir bakıma savaş anlamına geliyordu. Dünyagöz Hastanesi Yönetim Kurulu Başkanı Eray Kapıcıoğlu, merdiven altında, kalitesiz malzeme ile önüne gelene katarakt ameliyatı yapanları durduracağını iddia ediyor. Kapıcıoğlu, başlattığı savaşla ilgili sorularımızı yanıtladı:<br /><br /><b>KÖYLERDEN HASTA TOPLADILAR</b><br /><br />Türkiye'de katarakt ameliyatlarının yüzde 80'inin gereksiz olduğunu söyleyerek hiç farksız operasyon yapmaya başladınız. Devlet sağlık alanını çok ciddi denetler, sizce bunu görmedi mi?<br /><br />2007'de Sosyal Güvenlik Kurumu bütün kliniklerle anlaşma yaptı. Doktorlar hastanelerden, üniversitelerden ayrılıp birleşerek klinikler açtılar. Bir göz hastanesi kurmanın maliyeti 25-30 milyon dolar arasıdır. Böylece 240 değişik göz muayenesini farklı branşlarda hocalarla yapabilirsiniz. Ancak klinik açmak kolaydır. Merdiven altında açılan klinikler yalnızca muayene ve katarakt ameliyatına yöneldiler. 3-5 dolarlık malzemeyle ameliyat yapmaya başladılar.<br /><br />Günde 10 tane katarakt ameliyatı onları kesmeyince 400-500 tane poliklinik ve 80 -90 tane katarakt ameliyatı yapmaya başladılar. Bunun için de Anadolu'nun ücra köşelerinden otobüs sahipleriyle anlaşıp hasta toplamaya başladılar. Muhtarlara ve cami imamlarına, hatta partilere gittiler. Bu hastaları köylerden toplayıp getirip ameliyat ettiler.<br /><br />100 hastanın 90'ına katarakt ameliyatı yapıldı ki bunların yüzde 80'i gereksizdi. Çoğu göz hasar gördü, sonradan bize geldiklerinde yapacak bir şeyimiz kalmamıştı. Sahadaki büyük oyuncu olarak buna "dur" demek istedik. Çalışma bakanımızla 8-9 kez görüştük ve suiistimalleri anlattık. Ancak bizim de yapacaklarımız vardı. Hiç fark almadan katarakt ameliyatı yaparak gereksiz ameliyatların önüne geçeceğiz. İnşallah 6 ayda insanlar bunun farkına varır. O insanların hasta toplama işini Sağlık Bakanlığı ve müfettişleri saptar ve ciddi cezalar getirirler.<br /><br />Hiç fark almadan katarakt ameliyatına "fedakârlık" başlığı atmışsınız siz özel hastane olarak gerçekten fedakârlık mı yapıyorsunuz. Bu durumda zarar etmekten korkmuyor musunuz?<br /><br />Bir yıl boyunca Dünyagöz olarak her ameliyatı 400 dolar finanse edeceğiz. Proje için cebimden 15 milyon lira para ayırdım. 5 milyon dolarını da tedarikçilerimizden alıyoruz. Bizim yalnızca devletin karşıladığı paraya ameliyat yapmamız mümkün değildi. Ancak gereksiz ameliyatların durdurulması da şarttı. Günde 600 ameliyat yapabilen bir grubuz, şu anda 250 ameliyat boş kapasitemiz var. Bunu SGK ve devlet memuru vatandaşlarımızın hepsine kullanmak istiyoruz. Biz hastanelerimizi 107 ülkeden gelen yabancı hastalarımıza hizmet için kurmadık. Bu hastaneleri kendi vatandaşlarımıza kurduk. Eğer bunun bir bedeli varsa onu ödemeye razıyız.<br /><br /><b>FDA ONAYSIZ MALZEME ASLA</b><br /><br />Katarakt ameliyatı için kullanılan lenslerin ABD Başkanı Obama için bile seçilecek kalitede olduğunu açıklamışsınız. SGK'lı hastaya da para vermek isteyen lüks hastanıza da aynı lensi mi takacaksınız?<br /><br />1996'da Dünyagöz'ü kurduk ve o günden bugüne benim tek bir şartım vardır. FDA onayı olmayan eldiven dahi bizim hastanenin kapısından içeri giremez. Geçen seneki lensi bile hastanelerimize sokmuyoruz. Devletin verdiği 622 lira ameliyathanedeki personelin, ameliyat malzemesinin anestezi doktorunun ve diğerlerinin parasını karşılıyoruz, lens ücretlerini ise biz artık cebimizden veriyoruz.<br /><br /><b>BUNLARIN TEMİZLENMESİ LAZIM</b><br /><br />Sağlık Uygulama Tebliği (SUT) bazı ameliyat gereçlerinin birkaç kez kullanılmasına izin verdi. Katarakt bıçaklarının yeniden, yeniden kullanılmasının önü açıldı mı?<br /><br />Dünyagöz'de asla olmaz. Bu işe 400 milyon dolar yatıran işadamıyla görüşüyorsunuz. 700 bin dolara yer açmış işadamıyla değil. Önce hizmet, para sonra gelir. Bizim hata yapma lüksümüz yok. Gözünü para hırsı bürümüş insanlara bu nedenle tahammülümüz yok. Bunların bir an evvel temizlenmesi lazım.<br /><br /><b>'YAKALARINI BIRAKMAM'</b><br /><br />Sizce bir yıl içinde bütün bu 'yolsuzluk' dediğiniz sorunlar çözülebilecek mi?<br /><br />Bir yıl içinde insanlar ya işlerini doğru yapacaklar ya da yerlerini kapatıp gidecekler. Kesinlikle ben yılbaşına kadar Anadolu'nun 81 ilini dolaşıp ekibimle birlikte insanları bilgilendireceğim. Onların gidip muhtarlara, cami imamlarına 10 lira verdikleri yerlere biz kitapçıklar dağıtacağız. Ben bunların yakalarını bırakmam. Devlet üçüncü, altıncı ve dokuzuncu ayın sonunda katarakt ameliyatına ödediği paranın ne kadar azaldığını görecek.

Dünyagöz: SGK'lı hastalardan bir yıl fark alınmayacak

Kalitesiz malzeme ile yapılan katarakt ameliyatlarının önüne geçmek için proje başlatan Dünyagöz Hastaneler Grubu Başkanı Eray Kapıcıoğlu, SGK'lı hastalardan bir yıl fark alınmayacağını açıkladıDünyagöz Hastaneler Grubu "fedakârlık" adını verdiği bir proje başlattı. SGK'lı hastaların katarakt ameliy…

Devamı »

Türkiye 6. yüz nakline hazırlanıyor

Akdeniz Üniversitesi (AÜ) Hastanesi, Türkiye'nin 6'ncı yüz naklini yapmak üzere operasyon başlattı.<br /><br />Antalya'da 20 Ağustos'ta geçirdiği trafik kazası sonrasında Özel Medstar Hastanesi'ne kaldırılan 31 yaşındaki Muhittin Turan'ın bugün beyin ölümü gerçekleşti. Ailesinin Turan'ın kolları ve bacakları dışındaki bütün organlarını bağışlaması üzerine organ nakli ekipleri harekete geçti.<br /><br />Akdeniz Üniversitesi Hastanesi, Antalya'nın 4'üncü, Türkiye'nin de 6'ıncı yüz naklini yapmak üzere operasyon başlattı. Vericiden alınacak yüz, belirlenecek alıcıya nakledilecek.<br /><br />AÜ Hastanesi yönetimi, yüz nakli yapılacak aday olarak Edirne'den Salih Üslüm'ü uygun bulurken, ulaşım sorununu da gözönüne alarak alternanif bir isim daha belirlemeye çalışıyor.

Türkiye 6. yüz nakline hazırlanıyor

Akdeniz Üniversitesi (AÜ) Hastanesi, Türkiye'nin 6'ncı yüz naklini yapmak üzere operasyon başlattı.Antalya'da 20 Ağustos'ta geçirdiği trafik kazası sonrasında Özel Medstar Hastanesi'ne kaldırılan 31 yaşındaki Muhittin Turan'ın bugün beyin ölümü gerçekleşti. Ailesinin Turan'ın kolları ve bacakları dı…

Devamı »

Kirazın Faydaları

Kirazın Faydaları<br /><br />Kiraz fitokimyasallar açısından zengindir. Bunlar: anthocyanins (mevye ve sebzelerin rengini veren pigmentler; ki bunlar hücreleri zararlı kanserojen maddelere karşı koruyan antioksidan özellikleri sebebiyle kansere karşı seçenek oluşturabilirler). Aynı şekilde bir flavonoid olan quercetinki içinde hem anti-kanser bir oluşum, hem de anti-imflamotoral ve intihistaminik (alerji ve enfeksiyon önleyici) özellikler taşıyan bir antioksidandır.<br /><br />FAYDALARI<br /><br />· Kiraz hem kolesterolü hem de kan şekerini düşürmeye yardımcı olabilir.<br /><br />· Ürik asit ve ürat tuzlarının vücuttan atılmasını sağlayabilir. Bu nedenle romatizma ve gut hastalıkları, eklem kireçlenmesi ve damar sertliğinin tedavisinde kullanılabilir.<br /><br />· Kabızlığı önlemede etkilidir.<br /><br />· Kirazda bulunan kinik asit, böbreklerin taş ve kum yapmasını önleyebilir ve varsa zamanla dökülmesine yardımcı olabilir.<br /><br />· Kandaki zararlı maddelerin vücuttan atılmasına yardımcı olabilir.<br /><br />· Aşırı ilaç tüketimi ile karaciğerde oluşan yükün azaltılmasında yardımcı olabilir.<br /><br />· Nikotinin vücuttan atılmasında yardımcı olur.<br /><br />· İçerdiği meyve şekeri levüloz rahat sindirilebildiği için, şeker hastaları da kirazı yanında protein kaynağı besinlerle birlikte tüketebilir.<br /><br />· A vitamininin önemli bir kaynağı olan karoteni içeren kiraz, göz problemlerinin önlenmesinde yardımcı olabilir.<br /><br />· 20 kirazda 12 - 25 miligram arasında antosiyanin bulunmaktadır, bu da bir aspirinden on kat daha etkilidir.<br /><br />KULLANIŞI:<br />· 30 gram kiraz sapını 1 litre suda 10 dakika kaynatarak hazırlayacağınız çay, böbrekleri çalıştırarak, diüretik (idrar söktürücü), kan ve idrar yolları temizleyicisi, safra akımını sağlayıcı, bağırsak düzenleyici etki gösterebilir.<br /><br />VİTAMİNLERİ:<br /><br />· 100 gram kirazda, 17 bin miligram C vitamini bulunmaktadır. Her insanın günde 60-80 miligram C Vitamini alması gerekiyor.<br /><br />· B1, B2, B5 vitaminleri, magnezyum ve kalsiyum da bulunmaktadır.

Kirazın Faydaları

Kirazın FaydalarıKiraz fitokimyasallar açısından zengindir. Bunlar: anthocyanins (mevye ve sebzelerin rengini veren pigmentler; ki bunlar hücreleri zararlı kanserojen maddelere karşı koruyan antioksidan özellikleri sebebiyle kansere karşı seçenek oluşturabilirler). Aynı şekilde bir flavonoid olan qu…

Devamı »

Şeftali yaşlanmayı yavaşlatıyor

Şeber, yaptığı açıklamada, şeftalinin, yaz sofralarının vazgeçilmez meyvelerinden biri olduğunu, tadı ve kendine has kokusu ile bizi kendine çeken bu meyvenin sağlık açısından da birçok faydası olduğunu ifade etti. Şeber, şeftalinin 100 gramının sadece 39 kalori içerdiğini, 1 orta boy şeftalinin yaklaşık 70 kalori olduğunu, diyetlerde 1 adet şeftalinin 1 porsiyon meyve yerine geçtiğini kaydetti. Şeber, şeftalinin antioksidan kaynağı oluğunu anlatarak, "Gün boyunca hava, su ve diğer çevresel faktörler nedeniyle ve yediklerimiz/içtiklerimiz sebebiyle vücudumuzda oluşan sağlığımız açısından zararlı ve yaşlanmayı hızlandırıcı serbest radikallerin bedenimizden atılmasına yardımcıdır. Besinlerin antioksidan içeriklerine göre verilmiş puanlama olan ORAC değeri yarım şeftali için 1814’tür. Zeaksantin, lutein ve beta-kriptoksantin isimli antioksidanları içerir" dedi.<br /><br /><b>BAĞIŞIKLIK SİSTEMİNİ GÜÇLENDİRİYOR</b><br /><br />Şeftalinin bağışıklık sistemini güçlendiren, kas yapımına yardımcı, deri hücrelerinin yenilenmesinde rolleri olan C vitamininden zengin bir kaynak olduğuna dikkat çeken Şeber, şunları kaydetti:<br /><br />"Günde 1 adet şeftali tüketerek günlük C vitamini ihtiyacımızın yüzde 12’sini karşılayabiliriz. Şeftali, vücutta A vitaminine dönüşen beta-karotenlerden zengindir. A vitamini; görme fonksiyonlarımız ve solunum sistemimiz açısından önemlidir. Yeterli A vitamini alanların akciğer kanserine yakalanma risklerinin daha düşük olduğu bilinmektedir. Yüksek kan basıncını düşürmek için tuzu azaltmanın yanı sıra, yüksek potasyumlu beslenmek gerekir. Bir adet şeftali ortalama 300 mg potasyum içerir ve bu içeriği ile zengin potasyum kaynağıdır. Şeftali, içerdiği beta-karotenler ile daha kolay bronzlaşmamıza da destek olan bir meyvedir."

Şeftali yaşlanmayı yavaşlatıyor

Şeber, yaptığı açıklamada, şeftalinin, yaz sofralarının vazgeçilmez meyvelerinden biri olduğunu, tadı ve kendine has kokusu ile bizi kendine çeken bu meyvenin sağlık açısından da birçok faydası olduğunu ifade etti. Şeber, şeftalinin 100 gramının sadece 39 kalori içerdiğini, 1 orta boy şeftalinin yak…

Devamı »

Sağlık Bakanlığı kilo verdiriyor

Sağlık Bakanlığı tarafından ilk kez İzmir'deki danışma merkezlerinde başlatılan Obezite ile Mücadele Kontrol Programı'na katılanlar, önce bedenleriyle sonra da yaşamla barıştı. <br /><br />Sağlık sorunları, çevre baskısı gibi çeşitli sebeplerle kilo verme kararı alan vatandaşlar, Göztepe'deki Obezite Danışma Birimi'nde bir araya gelerek zayıflama sürecini AA muhabirine anlattı. <br /><br />Adnan Menderes Üniversitesi Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu mezunu 24 yaşındaki Emine Kalkan, bir gün baskülde üç haneli rakamlara ulaştığını ve büyük şok yaşadığını söyledi. <br /><br />Kilo vermek, sağlıklı olmak için Obezite Danışma Merkezi'ne başvurduğunu dile getiren Kalkan, "6 ayda 14 kilo verdim ve doktorlar büyük ilerleme gösterdiğimi söyledi. Şimdi kendimi daha güzel ve dinç hissediyorum, kilo vermeyi sürdüreceğim. Aynaya baktığımda daha mutlu oluyorum çünkü güzel bir beden görüyorum" dedi.<br /><br />- Kalp krizi geçirince diyetisyene koştu<br /><br />Emekli emniyet mensubu Nuri Benim ise 2013 yılının ocak ayında 110 kiloya ulaştığını ve aynı dönemde kalp krizi geçirdiğini söyledi.<br /><br />Doktorların önerisiyle bilimsel zayıflama programına katıldığını dile getiren Benim, beslenme alışkanlıklarını değiştirdiğini,porsiyonlarını küçülttüğünü ve mart ayından ağustos ayına kadar 14 kilo verdiğini anlattı. <br /><br />Kalp ve tansiyon hastalıklarından kurtulduğunu aktaran Benim, "Eskiden kocaman bir göbeğim vardı, artık yok. Eski kıyafetlerimi ya daraltıyorum ya da kemerlerini iyice sıkıyorum" diye konuştu. <br /><br />- Yemek yarışmalarından zayıflama programına<br /><br />Turizm sektöründe danışmanlık hizmeti ve eğitim veren 55 yaşındaki Serpil Mardi de yemek yapmayı çok sevdiğini bu nedenle çeşitli yarışmalarda yeteneğini sergilediğini ifade etti. <br /><br />Yemek pişirmek kadar yemeyi de sevdiğini ve çok da iştahlı olduğunu söyleyen Mardi, "Artık obezdim ve eşimin yanında çok kilolu duruyordum, bu durumu değiştirmek için kilo verdim. Eskiden fotoğraf çektirmek istemezdim, şimdi daha güzel olduğumu biliyorum" dedi. <br /><br />Ev kadını Zeynep Nazlı Sarıtaç da kilolu olduğu için eskiden çok eleştirildiğini, eleştiriler nedeniyle hırs yaptığını ve spor eşliğinde katıldığı program sayesinde 80'li kilolardan 60'li kilolara ulaştığını ifade etti. <br /><br />- Morbid obez ve obezlerin sayısı azaldı<br /><br />İzmir Halk Sağlığı Müdür Yardımcısı ve Obezite ile Mücadele Kontrol Programı Sorumlusu Dr. Hilal Bolat, sağlıklı beslenmeyi bir eğitim programı çerçevesinde öğrettiklerini dile getirdi. <br /><br />Türkiye'de 2010 yılında başlatılan program kapsamında ilk obezite danışma merkezlerinin İzmir'de kurulduğunu, 31 merkezde obez hastalara bilgi ve danışmanlık hizmeti verdiklerini kaydetti.<br /><br />Kentte şu ana kadar 2 bin 500 hastaya ulaştıklarını, en az 3 ay programa devam edenlerin yüzde 97'sinin Beden Kitle İndeksi'nde (BKİ) düşüş gördüklerini anlattı.<br /><br />Obeziteye yüksek tansiyon ve tiroid hastalıklarının da eşlik ettiğini söyleyen Bolat, programa katılanların yüzde 17'sinin morbid obezden obeze, yüzde 29'unun obezden normal kiloya düştüğünü kaydetti. <br /><br />Hilal Bolat, programa düzenli devam edenlerin yüzde 54'ünün hala obez olduğunu, ancak BKİ'de düşüş ölçtüklerini de sözlerine ekledi. <br /><br />- Diyetisyen özel program hazırlıyor <br /><br />Merkezde görev yapan diyetisyen Celil Sabuncular, başvuran hastaların BKİ'lerinin 25'in üzerinde olduğunu, bunun da normalden fazla kiloya sahip oldukları anlamına geldiğini ifade etti. <br /><br />Kilolu insanların genelde toplumda kendilerini rahat hissetmediklerine değinen Sabuncular, önce hastanın diğer sağlık sorunlarının incelendiğini, ölçümlerin yapıldığını ve zayıflama programını daha sonra başlandığını bildirdi.<br /><br />Kişiye özel program yaptıklarını belirten Sabuncular, "Yürüyüş, dengeli beslenme ile ayda 2-4 kilo vermelerini sağlıyoruz" şeklinde konuştu.

Sağlık Bakanlığı kilo verdiriyor

Sağlık Bakanlığı tarafından ilk kez İzmir'deki danışma merkezlerinde başlatılan Obezite ile Mücadele Kontrol Programı'na katılanlar, önce bedenleriyle sonra da yaşamla barıştı. Sağlık sorunları, çevre baskısı gibi çeşitli sebeplerle kilo verme kararı alan vatandaşlar, Göztepe'deki Obezite Danışma Bi…

Devamı »

Sağlık eğitimcisi yetiştiren kurum var mı?

Sağlık bilgisine sahip olmak sağlık eğitimi vermeye yeterli olmadığını düşünüyoruz. “Sağlık Eğitimi” sistemli, programlı, ilkeli ve kendine has etiği olan ölçümsel bir süreçtir.<br /><br />Sağlık düzeyinin yükseltilmesi, sağlığın korunması ve geliştirilmesi amaçlanıyorsa “etkili sağlık eğitimi” öncelikler arasında olmalıdır.<br /><br />Sağlık eğitimi; kişilere sağlıklı yaşam için alınması gereken önlemleri benimsetmeye ve uygulamaya inandırmak; kendilerine sunulan sağlık hizmetlerini doğru olarak kullanmaya alıştırmak; sağlık durumlarını ve çevrelerini iyileştirmek amacıyla, birey olarak ya da topluca karar aldırmaktır.<br /><br />Sağlık eğitimcileri; bireyi ve toplumu kendi sağlığını korumaya alıştırmak gibi görev ve sorumlulukları bulunan eğitimcilerdir.<br /><br />Sağlık Eğitimcisi topluma, sağlığı korumaya ve geliştirmeye yönelik gerekli sağlık bilgileri vermek ve onları eğitmekle yükümlü profesyonellerdir.<br /><br />Sağlık eğitimcileri; sağlık derslerinin yanı sıra pedagojik formasyon almalıdırlar. “Pedagojik Formasyon” eğitim, öğretim verebilmek için sahip olunması gereken biçimlenme, oluşum olarak düşünülebilir. “Pedagojik Formasyon” eğitimi. Öğretim metotlarının doğru bir şekilde kullanılması olarak da açıklanabilir. Bu eğitime kısaca “Formasyon” da denilmektedir.<br /><br />Özetle sağlık eğitimcisi, eğitimci gözüyle sorunlara yaklaştığı için sorunların temelden çözümü ile ilgilenir ve uygulamalarını bu doğrultuda gerçekleştirir. Bu uygulamalar sonucunda belki de en önemli ilke olan ölçme-değerlendirme işini gerçekleştirir, eksikleri bulup giderme yolunda somut adımlarla eğitimin maksimum seviyede gerçekleşmesini sağlar.<br /><br />Şu konu önemle bilinmelidir ki; hastalıkları tedavi etmektense korumak her yönden daha geçerli ve doğru bir yoldur. Burada eğitim konusu tekrar gündeme gelmeli ve sağlık eğitimcilerinin yetiştirilmesi önemsenmelidir.<br /><br />Ülkemizin gelecekte en önemli sorunu sağlık eğitimcisi yetiştiren eğitim kurumu bulunmamasıdır.<br /><br />Daha önceleri bu amaçla kurulan sağlık eğitim enstitüleri ve sağlık eğitim fakülteleri kapatılmıştır. Sağlık eğitim enstitüsü ve sağlık eğitim fakültelerinden yetiştirilen formasyon almış sağlık eğitimcileri de verimli şekilde görev alanlarının içerisinde değerlendirilmediğini düşünmekteyiz.<br /><br />Sağlık bilgisine sahip olmak sağlık eğitimi vermeye yeterli olmadığına göre Sağlık Bakanlığında görev yapan sağlık eğitimi alanında formasyon eğitimi almış tıbbi teknologlar ile ebe, hemşire, sağlık memurları vb. meslek mensupları sağlık müdürlüğü, halk sağlığı müdürlüğü ve kamu hastaneleri birliklerinde sağlık eğitimi uzmanı kadroları oluşturularak istihdamı edilmelidirler. Özellikle kamu hastane birliklerinde sözleşmeli uzmanlıklarda mutlaka sağlık eğitim uzmanlığı bulunmalıdır. Bu alanda formasyon eğitimi olan sağlık çalışanları istihdam edilmelidirler.<br /><br />Sonuç olarak geleceğimizin en önemli sorunu sağlığımızın korunması noktasında profesyonel sağlık eğitimcilerinin yetiştirilmesi sağlanmalıdır. Bakanlık bünyesinde görev yapan formasyonu olan tüm personelin belirli kriterler dâhilinde sağlık eğitimi alanında uzman olarak istihdamı sağlanmalıdır.<br /><br />YÖK ile protokol yapılarak, sağlık alanında lisans mezunu sağlık çalışanlarına formasyon eğitimi düzenlenerek sağlık eğitim alanında gelecekte oluşacak personel açığı kapatılması sağlanmalıdır.

Sağlık eğitimcisi yetiştiren kurum var mı?

Sağlık bilgisine sahip olmak sağlık eğitimi vermeye yeterli olmadığını düşünüyoruz. “Sağlık Eğitimi” sistemli, programlı, ilkeli ve kendine has etiği olan ölçümsel bir süreçtir.Sağlık düzeyinin yükseltilmesi, sağlığın korunması ve geliştirilmesi amaçlanıyorsa “etkili sağlık eğitimi” öncelikler arası…

Devamı »

Türkiye'deki doğumların yüzde 58'i sezaryen

Türkiye'de bu yılın ilk 6 ayındaki doğumların, yüzde 41,40'ı normal, yüzde 58,60'ı da sezaryen olarak gerçekleşti.<br /><br />Türkiye'de 2012 yılındaki doğumların yüzde 47,43'ü normal, yüzde 52,57'si sezaryen iken, 2013'ün ilk 6 ayındaki doğumların yüzde 41,40'ı normal, yüzde 58,60'i de sezaryen olarak gerçekleştirildi.<br /><br />Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) ve OECD raporlarında; yıllar itibarıyla toplam doğumlar içinde sezaryen doğum oranının gittikçe arttığı görülüyor. DSÖ'nün 2008 yılı rakamlarına göre, yapılan sezaryenlerde gereksiz olanların oranı Türkiye'de yüzde 21,2 ve maliyeti ise 18 milyon dolar olarak açıklanmıştı.<br /><br />OECD'nin 2009 verilerine göre de OECD ülkelerinde her 100 canlı doğumdan ortalama 25,8'i sezaryenle gerçekleşiyor. Türkiye yüzde 47,7 sezaryen doğumla, en fazla doğumun olduğu Brezilya ve Çin'den sonra üçüncü ülke olmuştu.<br /><br />Türkiye'deki doğumların yüzde 58,60'ı sezaryen<br /><br />SGK'nın 2011 Medula Sistemi verilerine göre, Türkiye'de gerçekleşen doğumların yüzde 45,54'ü normal, yüzde 54,46'sı sezaryen doğum. Geçen yılki doğumların ise yüzde 47,43'ü normal, yüzde 52,57'si sezaryen doğum iken, 2013'ün ilk 6 ayında doğumların yüzde 41,40'ı normal yolla, yüzde 58,60'ı sezaryenle oldu.<br /><br />Geçen yıl Yeşil Kart ile normal doğum oranı yüzde 67,16 olurken, sezeryan ile doğum yüzde 32,84 oranında gerçekleşti. 2012'de normal doğum oranının önceki yıla göre artmasının sebebi olarak, Yeşil Kart kapsamındaki kişilerin, Genel Sağlık Sigortası (GSS) kapsamına alınması ve Medula Sistemiyle hastane işlemlerinin daha sıkı takip edilmesi olarak gösteriliyor.<br /><br />Yeşil Kartlıların GSS kapsamına alınmasıyla 2013'ün ilk yarısında sezaryen doğum oranı artarak, yüzde 37,7 oldu. Bu dönemde normal doğum oranı ise yüzde 62, 93 olarak gerçekleşti.<br /><br />2012'de en çok sezaryen üniversite hastanelerinde<br /><br />SGK verlerinde, geçen yıl sezaryen doğumun en çok üniversite hastanelerinde yapıldığı tespit edildi. Sezaryenin üniversite hastanelerinde gerçekleştirilme oranı yüzde 72, özel hastanelerde yüzde 69 ve Sağlık Bakanlığı hastanelerinde yüzde 39 oldu.<br /><br />Bu yılın ilk 6 ayında en yüksek sezaryen doğum oranı ise üniversite ve özel hastanelerde yapıldı. Üniversite hastanelerinde yüzde 77 olan sezaryen oranı özel hasanelerde yüzde 76, Sağlık Bakanlığı hastanelerinde yüzde 44 olarak geçleşti.<br /><br />Özel sağlık tesislerindeki doğumlara bakıldığında sezaryen doğumların soysaekonomik durumu gelişmiş illerde yüksek çıktığı tespit edildi. Adana, Antalya, Osmaniye, Samsun, Trabzon, Ankara, Tekirdağ, Bursa, Batman, Gaziantep, İstanbul sezaryen doğumun en yüksek iller sıralamasını oluşturdu.<br /><br />2012'de Sağlık Bakanlığında 200 bin 631 kürtaj yapıldı<br /><br />Medula Sistemi'ndeki verilere göre kürtaj, en fazla Sağlık Bakanlığı hastanelerinde gerçekleştirildi. 2011'de Sağlık Bakanlığı hastanelerinde 131 bin 11, özel hastanelerde 72 bin 893, üniversite hastanelerinde 15 bin 373 kürtaj yapıldı.<br /><br />Geçen yıl Sağlık Bakanlığı hastanesinde 200 bin 631, özel hastanelerde 77 bin 146 ve üniversite hastanelerin ise 17 sin 789 kişiye kürtaj operasyonu gerçekleştirildi.

Türkiye'deki doğumların yüzde 58'i sezaryen

Türkiye'de bu yılın ilk 6 ayındaki doğumların, yüzde 41,40'ı normal, yüzde 58,60'ı da sezaryen olarak gerçekleşti.Türkiye'de 2012 yılındaki doğumların yüzde 47,43'ü normal, yüzde 52,57'si sezaryen iken, 2013'ün ilk 6 ayındaki doğumların yüzde 41,40'ı normal, yüzde 58,60'i de sezaryen olarak gerçekle…

Devamı »

Cumhuriyet Üniversitesi'nde yanık ünitesi açıldı

Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi'nin yeni yanık ünitesi törenle hizmete açıldı.<br /><br />Bölgenin en önemli merkezi olma özelliği taşıyan ünite, 8 servis yatağı, 4 yoğun bakım yatağı, pansuman odası ve ameliyathaneden oluştu.<br /><br />Yanık ünitesinin, İstanbul Kartal Dr. Lütfi Kırdar Eğitim ve Araştırma Hastanesi Yanık Merkezi'nden sonra cihaz, yatak ve kapasite olarak Türkiye'de 2'inci sırada bulunduğu belirtildi. Açılışta konuşan Cumhuriyet Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Faruk Kocacık, bölgeye hizmet verebilecek bir birimin açılmasının hedefler arasında yer aldığını belirterek, "Bugün bu ünitenin ilkini açıyoruz.<br /><br />Önümüzdeki süreçte ise tüp Bebek ve kadın doğum hastanesini açacağız. Yanık ünitesi bölgede çok kişiye hizmet verecek. Merkezimiz de çok ciddi bir açığı kapatacak" dedi. Yanık Ünitesi hakkında bilgi veren Genel Cerrahi Ana Bilim Dalı Yanık Ünitesi Sorumlusu Prof. Dr. Mustafa Turan ise Türkiye'de toplam 46 yanık ünite ve merkezi olduğunu belirterek.<br /><br />Sivas'taki ünitenin ise büyüklük olarak 2'inci sırada yer aldığını dile getirerek, bölgede önemli bir ihtiyacın giderileceğini açıkladı.

Cumhuriyet Üniversitesi'nde yanık ünitesi açıldı

Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi'nin yeni yanık ünitesi törenle hizmete açıldı.Bölgenin en önemli merkezi olma özelliği taşıyan ünite, 8 servis yatağı, 4 yoğun bakım yatağı, pansuman odası ve ameliyathaneden oluştu.Yanık ünitesinin, İstanbul Kartal Dr. Lütfi Kırdar Eğitim ve Ara…

Devamı »

Dünya sağlık turizminin başkenti İstanbul oldu

Türkiye sağlık turizminde atağa geçti. Hastanelerde her geçen yıl artan turist sayısı, Dünya Sağlık Konseyi Turizm Ofisi'nin Monaco'dan İstanbul'a taşınmasına neden oldu.<br /><br />Türkiye dünya sağlık turizminden aldığı payı giderek artırıyor. Termal, spa ve medikal alanlarda gerek yatırımların kalitesi gerekse rekabetçi fiyat uygulamalarıyla her yıl daha fazla turist çeken tesisler, Türkiye'yi bir üst lige çıkardı. Öyle ki Monaco'da bulunan Dünya Sağlık Konseyi Turizm ofisi İstanbul'a taşındı. Türkiye Sağlık Turizm Konseyi Başkanı Emin Çakmak, "Konseye 49 ülke. Bir anlamda bu ülkelerin sağlık turizminde başkenti olduk" dedi.<br /><br /><b>GELİRDE İLK ÜÇTE</b><br />Aynı zamanda Dünya Sağlık Turizm Konseyi'nin de Başkanı olan Çakmak, bu unvan başka bir yöneticiye gitse bile İstanbul'un merkez olarak kalmaya devam edeceğini söyledi. Çakmak, kamuoyunda Türkiye'nin sağlık turizminde dünyada ilk 10'da olduğu yönündeki beligelere de dikkat çekerek şöyle konuştu: "Bu bilgi yanlış. Ne 10'u? Türkiye, Amerika ve Almanya'dan sonra gelirde ilk üç arasına giriyor. Turist sayısında ise listenin ilk beşindeki ülkelerdeniz." Türkiye'nin sağlık turizminden 4.2 milyar dolarlık gelir elde ettiğini kaydeden Çakmak, bunun 3 milyar dolarının tıp turizminden, 1.2 milyarının da termal ve spa'dan geldiğini vurguladı. 7 yıl önce Türkiye'nin sağlık turizminde 21'inci sırada olduğunu hatırlatan Çakmak, yatırımların kalitesi ve bölgenin potansiyeliyle daha da ileri gidileceğini ifade etti.<br /><br />sabah.com.tr

Dünya sağlık turizminin başkenti İstanbul oldu

Türkiye sağlık turizminde atağa geçti. Hastanelerde her geçen yıl artan turist sayısı, Dünya Sağlık Konseyi Turizm Ofisi'nin Monaco'dan İstanbul'a taşınmasına neden oldu.Türkiye dünya sağlık turizminden aldığı payı giderek artırıyor. Termal, spa ve medikal alanlarda gerek yatırımların kalitesi gerek…

Devamı »

Dopingin eczanelerden reçetesiz alınması mümkün mü?

Türk Eczacıları Birliği Genel Başkanı Erdoğan Çolak, "Doping reçetesiz verilemediği gibi bir kişi, buna ilişkin elinde bir reçete ile geldiğinde ise TEB ve SGK arasında yapılan protokol gereği kontrollü ve belli limitlere göre belirli eczaneler tarafından temin edilmesi gereken bir ilaçtır" dedi.<br /><br />Türk Eczacıları Birliği (TEB) Genel Başkanı Erdoğan Çolak, eczanelerden reçetesiz olarak doping maddelerinin satışının mümkün olmadığını belirterek, "Sorunun çözülmesi isteniyorsa eczacılar kadar sistemde yer alan tıp doktorları da dahil tüm sağlık personeli sorumluluğu üstlenmeli, sporcuların, antrenörlerin, danışmanların eğitim çalışmalarına hız verilmeli" dedi.<br /><br />Çolak, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Mersin Olimpiyatları'nın ardından 652. Kırkpınar Yağlı Güreşleri'nde de bazı sporcularda doping maddesi tespit edildiğini hatırlattı.<br /><br />Son zamanlarda Türkiye'de yasaklı doping maddelerini kullanan sporcuların tespit edilmesinin üzüntüyle karşılandığını vurgulayan Çolak, dopingin hem sporcu sağlığı açısından ciddi sorunlar yaratabildiğini hem de başarıyı gölgelediğini ifade etti. Çolak, devlet politikası olarak doping kullanımının önlenmesi için atılan bürokratik adımların yanında, sporcu ve antrenörlerin eğitiminin de bir o kadar önemli olduğunu vurguladı.<br /><br />"Yasaklı doping maddelerinin çoğu, tedavide kullanılan ilaçlar arasında yer alıyor"<br /><br />Dopigli maddelerin satışında "olmazsa olmaz" şartlar bulunduğunun altını çizen Çolak, dopingle ciddi mücadele edilmesine rağmen, son zamanlarda bu maddelerinin eczanelerden kolaylıkla temin edildiğine dair yapılan iddiaların bulunduğunu anımsattı.<br /><br />Dopingli maddelerin, eczanelerden "reçetesiz" alınmasının mümkün olmadığına dikkati çeken Çolak, "Eczanelerde dopingli maddelerin reçetesiz satışına geçit yoktur, çünkü tüm ilaç satışları takip altındadır. Israrla benzer söylemlerin yapılmaya devam edilmesi, doping yapan sporcu sayısındaki artış konusunda gereken önlemleri almayanların, başarısızlıklarını saklamaya çalışmalarından öte bir şey değildir" değerlendirmesinde bulundu.<br /><br />Yasaklı maddelerin çoğunun, hastalıkların tedavisinde kullanılan ilaçlar arasında bulunduğu bilgisini veren Çolak, bu maddelerin her yıl Dünya Antidoping Ajansı (WADA) tarafından internette yayımlandığını ifade etti.<br /><br />Çolak, şunları kaydetti:<br /><br />"Yasaklı doping maddeleri ve uygulamaları, genel grup olarak değerlendirildiğinde anabolik maddeler, hormonlar ve hormon antagonistleri, beta agonistler, diüretikler, stimulanlar, narkotik analjezikler, kannabinoitler, glukokortikosteroitler, beta blokörler, eritropoetinler, oksijen transferini artırıcı uygulamalar ve genler olarak gruplandırılmıştır.<br /><br />Görüldüğü gibi birçok grupta yer alan doping maddelerinin bir kısmı, eczanelerde tedavi amaçlı kullanılan reçeteli veya reçetesiz satılan ilaçlar arasındadır. Doping de bu ilaçların suistimal edilmesi ve hasta olan kişilerce değil sportif maksatlarla fiziki gücün artırılmasına yönelik kullanılmasıdır. Ancak, eczanelerden reçetesiz temin edilebildiği ileri sürülen "eriteopoietin" preparatları, Türkiye'de son derece sınırlı ve kontrollü kullanılan ilaçlardır. Bunlar, hiçbir şekilde reçetesiz verilemez. Reçetesiz verilemediği gibi bir kişi, buna ilişkin elinde bir reçete ile geldiğinde ise TEB ve SGK arasında yapılan protokol gereği, kontrollü ve belli limitlere göre belirli eczaneler tarafından temin edilmesi gereken bir ilaçtır. Kolaylıkla bu tip ilaçların temin edilebilmesi söz konusu değildir."<br /><br />-"Eğitim çalışmalarına hız verilmeli"<br /><br />Çolak, ilaç satışlarının, Türkiye'de ciddi olarak kontrol edildiğini ve eczane dışından alınma ihtimali olmadığını dile getirerek, "Bu maddelerin, Türkiye'de eczanelerden diğer ülkelerden daha kolay temin edildiği doğru değildir" diye konuştu.<br /><br />Bilinçli ve sağlıklı sporcuların, bu maddeleri kullanmak istemeyeceklerinin de "çok açık" olduğunu vurgulayan Çolak, şöyle devam etti:<br /><br />"Eczacıların, bu ilaçları kullanmak isteyenlere 'doping yapmak isteyen sporcular' gözüyle bakmayacakları çok açıktır ve bilinçsizce veya kötü niyetli olarak başvurulan doping uygulamalarında sadece eczacıları ve eczaneleri adres göstermek sağlıklı bir yaklaşım değildir.<br /><br />Bu sorunun çözülmesi isteniyorsa, eczacılar kadar sistemde yer alan tıp doktorları da dahil tüm sağlık personeli sorumluluğu üstlenmeli, sporculara ve yardımcı ve antrenörlerine, danışmanlarına da eğitim çalışmalarına hız verilmelidir. Bu konuda eczacılar olarak üzerimize düşecek her görevi üstlenmeye hazırız."

Dopingin eczanelerden reçetesiz alınması mümkün mü?

Türk Eczacıları Birliği Genel Başkanı Erdoğan Çolak, "Doping reçetesiz verilemediği gibi bir kişi, buna ilişkin elinde bir reçete ile geldiğinde ise TEB ve SGK arasında yapılan protokol gereği kontrollü ve belli limitlere göre belirli eczaneler tarafından temin edilmesi gereken bir ilaçtır" dedi.Tür…

Devamı »

'Oyuncakta kimyasal tehlike' uyarısı

<br />Göğüs Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Ahmet Rasim Küçükusta, kaçak yollardan yurda getirilen ve denetimden geçmeyen bazı oyuncak türlerinin ağır metal içerdiğini ifade etti.<br /><br /> <br /><br />KİMYASAL SAYISI 80 BİNİ GEÇTİ <br /><br /><br />Küçükusta, oyuncaklardaki zararlı maddelerin başında kurşunun geldiğini belirterek, "Bunun yanında azo boyaları da zararlı. Plastiği yumuşak hale getirmek için fitalat gibi birçok kimyasal madde kullanılıyor. Son dönemde hayatımıza giren kimyasal madde sayısı 80 bini geçti. Bunların hiçbiri yeteri kadar denetimden geçmiyor maalesef. Olumsuzlukları da ancak kullanıldıktan sonra ortaya çıkıyor" diye konuştu.<br /><br /><br />Prof. Dr. Küçükusta, kullanılan kimyevi maddelerin izin verilen ve verilmeyen değerleri olduğunu aktararak, bunların belirlenen sınırları geçmese de zararlı olduğunu söyledi.<br /><br /><br />"ÇOCUK NE KADAR KÜÇÜKSE KİMYASALDAN ETKİLENME ORANI DA O DERECE FAZLADIR"<br /><br /><br />Küçükusta, oyuncaktaki kimyasaldan etkilenme oranının çocuğun yaşıyla da alakalı olduğunu belirterek, şöyle devam etti:<br /><br /><br />"Çocuk ne kadar küçükse kimyasaldan etkilenme oranı da o derece fazla. Hormon bozucu ve kanserojen maddelerden küçük çocuklar daha fazla etkileniyor. Çocukların hücreleri daha hızlı bölündüğünden onların vücutları bu tür maddelere karşı daha hassas. Özellikle küçük çocukları çok iyi korumak lazım. Mesela Bisphenol-A iki yıl kadar önce çocuk biberonlarında kullanılıyordu ama yasaklandı. Çocuk bardaklarında da yasaklanması gerekli."<br /><br /><br />Küçük yaştaki çocukların özellikle yiyecek içecek kaplarına da dikkat edilmesi gerektiğini vurgulayan Küçükusta, maddelerin çocuğun bağışıklık sistemini de etkilediğini söyledi.<br /><br /><br />"AHŞAP VE SERAMİK OYUNCAKLARI TERCİH EDİN"<br /><br /><br />Küçükusta, oyuncak seçiminde yaş aralığına dikkat edilmesi ve çocuğun aktif kullanacağı türden olmasına özen gösterilmesi gerektiğini de kaydetti.<br /><br /><br />Ailelerin mümkün olduğunca doğal ürünlere yönelmesi önerisinde bulunan Küçükusta, "Ailelerin tahtadan ve seramikten yapılmış oyuncakları tercih etmeleri daha faydalı olur. Boyalı ve albenili oyuncaklardan kaçınılmalı" diye konuştu.<br /><br /><br />OYDER YÖNETİM KURULU BAŞKANI AHMET ALİOĞLU<br /><br /><br />Ülke genelindeki denetimli oyuncakçıların bir araya gelmesiyle oluşan Oyuncakçılar Derneği'nin (OYDER) Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Alioğlu ise derneklerine üye olanların dünyadaki bütün standartları sağladığını aktardı.<br /><br /><br />Çocuk sağlığına önem verdiklerini anlatan Alioğlu, ilgili bakanlıkların gereken denetimleri çok sıkı bir şekilde gerçekleştirdiğini belirtti.<br /><br /><br />Alioğlu, "Denetim esnasında çıkan sonuçlara göre dernek üyeliklerini yapıyoruz. Firma üretim ve ithalat açısından iyi durumdaysa üyelikte sıkıntı olmuyor" ifadelerini kullandı.<br /><br /><br /><br /><br />"CE" İŞARETLİ ÜRÜNLER<br /><br /><br />Alioğlu, "CE" işaretinin, oyuncağın standartları karşıladığı anlamına geldiğini söyledi.<br /><br /><br />Bu işaretin yanı sıra ürün sahibi firmaların logo, ad, adres ve telefon numarasının ambalajda bulunmasına dikkat edilmesi gerektiğini ifade eden Alioğlu, bu bilgilerin de güvenirlik açısından önemli olduğunu vurguladı.<br /><br /><br />Üreticinin sorumluluğunun ürünü satmasıyla bitmediğini dile getiren Alioğlu, şöyle devam etti:<br /><br /><br />"Aradan 10 yıl da geçse bu yasal yükümlülük sizin peşinizi bırakmaz. Dolayısıyla oyuncak piyasasında var olmak kolay bir şey değil. Bizim üreticilerimiz de ithalatçılarımız da bunun bilincinde. Uygulama 2005'te başladı, geçen 8 yıl içinde çok şeyler değişti. Yasal mevzuatı yerine getirmek zorundalar."<br /><br /><br />Alioğlu, yurt içindeki üretilen oyuncakların güvenilir olduğunu vurgulayarak, ailelerin oyuncak alırken bilinen markaları tercih etmesi önerisinde bulundu.<br /><br /><br />Oyuncağın öncelikle yaş grubuna uygun olup olmadığına dikkat edilmesi gerektiğine de dikkati çeken Alioğlu, "Bu bilgilerin zaten ambalajda bulunması gerekir. Halkımız oyuncak seçimi konusunda son derece bilinçlendi" dedi.

'Oyuncakta kimyasal tehlike' uyarısı

Göğüs Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Ahmet Rasim Küçükusta, kaçak yollardan yurda getirilen ve denetimden geçmeyen bazı oyuncak türlerinin ağır metal içerdiğini ifade etti. KİMYASAL SAYISI 80 BİNİ GEÇTİ Küçükusta, oyuncaklardaki zararlı maddelerin başında kurşunun geldiğini belirterek, "Bunun yanında…

Devamı »

Sağlık-Sen, 'Sağlıkta şiddet son bulmalıdır'

Sağlık Sen Manavgat Temsilciliği, doktorlara hasta yakınları tarafından yapılan hakaret, tehdit ve fiziksel şiddeti kınadı<br /><br />Antalya'nın Manavgat İlçesi Devlet Hastanesi Acil Servis'te görevli Dr. Ali Nar ve paramedik Mehmet Ender Aygör'e hasta yakınları tarafından yapılan hakaret, tehdit ve fiziksel şiddet, Sağlık Sen Manavgat Temsilciliği tarafından kınandı. Manavgat Devlet Hastanesi Acil Servisi önünde basın açıklaması yapan Sağlık Sen İşyeri Temsilcisi Gökhan Kahraman, "Tek görevi, insan sağlığı ve hayatı ile ilgili konularda fedakarca çalışmak olan biz sağlık çalışanlarının hekiminden, hemşiresine, acil tıp teknisyeninden paramediğine, aile hekimliğine kadar tüm sağlık çalışanlarımıza yönelik şiddet gün geçtikçe çok daha vahim boyutlara ulaşmakta, kimi zaman ölümle sonuçlanmaktadır. Sağlık teşkilatı olarak Bakanlığımızın aldığı hukuki-idari önlemlerle birlikte tüm gayretimiz sağlık hakkının doğru bir şekilde kullanılmasına yöneliktir. Görevleri gereğince gece, gündüz, yaz,kış demeden 7 gün 24 saat şefkat elleriyle insanımızı sağlığına kavuşturmak için canını dişine takan tüm sağlık çalışanlarımızın dertleriyle dertlenmek ve sorunlarına çare bulmak görevlerimiz arasındadır" dedi.<br /><br /><br />ŞİDDETLE KINIYORUZ<br />17 Ağustos'ta Manavgat Devlet Hastanesi Acil Servisi nöbeti sırasında bir hastaya müdahale eden hekim ve yardımcı sağlık personeline yapılan şiddeti kınadıklarını belirten Kahraman, şunları söyledi: "İnsan sağlığının korunması ve hayatının devamı için zaman yer ve mesai mefhumu gözetmeksizin özveri ile görevini ifa eden sağlık çalışanlarına yönelik bu tür eylemleri kınıyoruz. Ülkemizin kanayan yaralarından biri olan sağlık çalışanlarına yönelik şiddetin, gerek hasta gerek hasta yakını tarafından maruz kaldıkları sözlü ve fiili şiddetin boyutlarının artarak devam etmesi ürkütücü ve bir o kadar endişe vericidir."<br />İnsani ve ahlaki tarafı olmayan bu çirkin saldırının faillerinin cezalandırılmasını isteyen Kahraman, sözlerini şöyle sürdürdü: "Sağlık Sen olarak emeğe saygı şiddete sıfır tolerans vizyonumuz gereği sağlık personeline yapılan bu tür çirkin saldırılara karşı gerek Adalet Bakanlığınca, gerek Sağlık Bakanlığınca gerekli hukuki yaptırımların ağırlaştırılarak sağlık personelini koruyucu, şiddet eylemini gerçekleştirenleri ise caydırıcı nitelikte yasal düzenlemelere gidilmesi zorunluluğunun aşikar olduğunu belirtmek istiyoruz. Antalya Manavgat Devlet Hastanesi Acil Servisi'nde görevi başında sözlü ve fiili şiddete maruz kalan Dr. Ali Nar ve Paramedik Mehmet Ender Aygör'ün uğradıkları bu korkunç saldırıdan dolayı değerli arkadaşlarımıza Sağlık Sen adına tekrar geçmiş olsun dileklerimizi iletiyor, bu tür saldırı olaylarının tekrar etmemesini ümit ediyoruz."<br /><br /><br />CAN GÜVENLİĞİMİZ YOK<br />Saldırıya uğrayanlardan Manavgat Devlet Hastanesi'nde görevli Paramedik Mehmet Ender Aygör ise, şunları söyledi: "Biz özveri ile çalışmaya devam ederken bu şekilde saldırıya maruz kalmamız hiç hoş değil. Bu şekilde olmasına rağmen biz bu saldırıya maruz kaldık. O insanlar bizden önce karakoldan çıkarak serbest bırakıldı. Bunların serbest bırakılması bizlerin hayati tehlikemizin olduğunu göstermektedir. Biz bunların bir an önce tutuklanmasını ve gerekli yasal işlemlerin bir an önce hızlı bir şekilde devam etmesini istiyoruz. Bu olayın başka meslektaşlarımızın da başına gelmemesi için gereken bütün önlemlerin alınmasını önemle istiyorum."

Sağlık-Sen, 'Sağlıkta şiddet son bulmalıdır'

Sağlık Sen Manavgat Temsilciliği, doktorlara hasta yakınları tarafından yapılan hakaret, tehdit ve fiziksel şiddeti kınadıAntalya'nın Manavgat İlçesi Devlet Hastanesi Acil Servis'te görevli Dr. Ali Nar ve paramedik Mehmet Ender Aygör'e hasta yakınları tarafından yapılan hakaret, tehdit ve fiziksel ş…

Devamı »

Yazın en sık görülen hastalıklar

<p style="text-align: -webkit-auto; "><span style="-webkit-text-size-adjust: auto; background-color: rgba(255, 255, 255, 0);">Çocuklar hep kış aylarında üşütüp hastalanırlar diye düşünürüz. Oysa soğuk havalar kadar sıcak havalar da çocuklarımızı hasta ediyor. Çünkü bakteri ve virüsler böyle havalarda daha çabuk ürüyor ve çoğalıyorlar. Özellikle de hava sıcaklığının 30 derecenin üzerine çıktığı dönemlerde…</span></p><p style="text-align: justify; "></p><div style="text-align: -webkit-auto; "><strong style="-webkit-text-size-adjust: auto; background-color: rgba(255, 255, 255, 0);">Yanınızda bulundurmanız gereken ilaçlar</strong></div><div style="text-align: -webkit-auto; "><span style="-webkit-text-size-adjust: auto; background-color: rgba(255, 255, 255, 0);">Yaz hastalıklarına karşı evde ecza dolabınızda ya da tatile giderken ilaç çantanızda bulunduracağınız bazı ilaçlar  doktor müdahalesi  gerektirmeyen basit yaklaşımlar için gerekebiliyor.</span></div><span style="-webkit-text-size-adjust: auto; background-color: rgba(255, 255, 255, 0);"><div style="font-weight: bold; text-align: -webkit-auto; "><br></div><div style="text-align: -webkit-auto; "><strong style="font-weight: bold; ">Ateş düşürücüler:</strong><b> </b>En sık gereksinim duyulan  ilaçlar arasında  ateş düşürücüler var. Bunun için en güvenli ilaç ise  parasetamol. Parasetamolün birçok preparatı mevcut.  Çocuklara ise şurup şeklinde olanlardan vermek gerekiyor. Verirken de her ölçeğinde (bir tatlı kaşığı = 5 ml?dir) ne kadar madde olduğunu bilmekte fayda var.</div></span><p></p><p style="text-align: justify; "></p><p style="text-align: -webkit-auto; "><span style="-webkit-text-size-adjust: auto; background-color: rgba(255, 255, 255, 0);">Ateşin parasetamol ile düşürülemediği durumlarda ise  hafif ılık bir duş etkili oluyor. Bu da etkin olmazsa denebilecek ilaçları mutlaka doktorunuzla danışarak kullanmak gerekiyor.</span></p><p style="text-align: -webkit-auto; "><span style="-webkit-text-size-adjust: auto; background-color: rgba(255, 255, 255, 0);"><strong>Diğer yandan; </strong>eğer çocuğun 37-37,5oC olan hafif bir ateşi varsa, buna rağmen oyun oynuyor, sıvı şeyleri rahatlıklar içiyorsa ve genellikle aktifse, keyfi yerindeyse ateşini düşürmek için bir neden yok demektir. Çünkü bu gibi durumlar bir süre sonra ilaç kullanmadan kendiliğinden düzeliyor.</span></p><p style="text-align: justify; "></p><div style="text-align: -webkit-auto; "><span style="-webkit-text-size-adjust: auto; background-color: rgba(255, 255, 255, 0);">Yüksek ateş sırasında aspirin kullanımı ölümcül ?Reye sendromu? denilen ağır bir karaciğer-böbrek yetmezliği tablosuna yol açabiliyor. Bu nedenle aspirinin  ateş durumunda tercih edilmemesi gerekiyor.</span></div><span style="-webkit-text-size-adjust: auto; background-color: rgba(255, 255, 255, 0);"><div style="font-weight: bold; text-align: -webkit-auto; "><br></div><div style="text-align: -webkit-auto; "><strong style="font-weight: bold; ">Antihistaminikler:</strong><b> </b>Antihistaminikler alerjik bir uyarıya bağlı nedenle oluşan rahatsızlıkların (alerjik burun tıkanıklığı ve akıntısını) önlenmesinde ve ani durumlarda kaynaklanan (bazı yiyeceklerin yenmesi, böcek sokması, yanık) alerjik etkilerin  yol açtığı durumlarda etkili oluyorlar. Çocukta alerjiye yatkınlık söz konusu ise ya da çocuğun bilinen bir alerjik hastalığı varsa uygun antihistaminik ilacın bulundurulması önem taşıyor.  Diğer yandan antihistaminikler beklenenin tersine bazı çocuklarda aşırı harekete ve sinirliliğe yol açabileceği için ilk dozlarının akşam verilmesi de dikkat edilmesi gereken bir konu.</div></span><p></p><p style="text-align: justify; "></p><div style="text-align: -webkit-auto; "><span style="-webkit-text-size-adjust: auto; background-color: rgba(255, 255, 255, 0);"><strong>Kortizonlu kremler:</strong> Böcek sokmaları, hafif deri döküntüleri, ot ile temas sonucu oluşan kaşıntı ve yanmalar, egzama tipi döküntüler;  hafif etkili kortizonlu kremlerle tedavi edilebiliyor. Bu kremlerin suçiçeği, yanıklar, enfeksiyonlar ve  açık yaralarda kullanılması ise kesinlikle çok sakıncalı. Kremleri kullanmadan mutlaka  bir hekim   görüşünün alınması gerekiyor.</span></div><span style="-webkit-text-size-adjust: auto; background-color: rgba(255, 255, 255, 0);"><div style="font-weight: bold; text-align: -webkit-auto; "><br></div><div style="text-align: -webkit-auto; "><strong style="font-weight: bold; ">Öksürük şurupları: </strong>Öksürük; akciğerlere ulaşan bazı tahriş edici madde veya mikropların atılmasını sağladığı için aslında yararlı bir reaksiyon. Sıvı veya sekresyon içeren bir atılımın olduğu öksürüklere bulunulan ortamın nemlendirilmesi ve buhar uygulanması  yardımcı oluyor. İlaç olarak ise ?ekspektoran? denilen ilaçlar öksürüğün giderilmesinde etkili oluyor.</div></span><p></p><p style="text-align: -webkit-auto; "><span style="-webkit-text-size-adjust: auto; background-color: rgba(255, 255, 255, 0);">Eğer öksürük kuru bir öksürük ise farklı nedenlerden kaynaklanabiliyor. Örneğin sinüzit öksürüğü, ve ortamdaki tozların neden olduğu öksürükler kuru bir öksürük şekline ortaya çıkıyor.   Bu öksürüklere ekspektoranlar fayda etmiyor. Ayrıca, bir yaşa kadar olan bebeklerin öksürüklerinde ilaç verilmeden önce  mutlaka doktorun bebeği görmesi gerekiyor.</span></p><p style="text-align: justify; "></p><div style="text-align: -webkit-auto;"><strong style="-webkit-text-size-adjust: auto; background-color: rgba(255, 255, 255, 0);">Hemen antibiyotiğe sarılmayın!</strong></div><div style="text-align: -webkit-auto;"><span style="-webkit-text-size-adjust: auto; background-color: rgba(255, 255, 255, 0);">Çocukluk çağında sık görülen birçok hastalığın çeşitli  enfeksiyonlardan kaynaklı olduğu biliniyor. Enfeksiyonların başlıca nedeni ise   bakteriler (mikroplar) ve virüsler. Ateşe neden olan virüsler;  soğuk algınlığı, anjin, boğaz yanmaları ve öksürüğün en sık karşılaşılan nedenleri arasında yer alıyor . Virüslerin neden olduğu enfeksiyonlarda  antibiyotiklerin etkisi yok. Bakterilerin neden olduğu enfeksiyonlarsa  antibiyotiklerle tedavi edilebiliyor.</span></div><p></p><p style="text-align: -webkit-auto; "><span style="-webkit-text-size-adjust: auto; background-color: rgba(255, 255, 255, 0);">Gerekmeden kullanılan her ilaç gibi antibiyotikler de lüzumsuz kullanıldıklarında yarar değil zarar veriyor. Lüzumsuz kullanılan antibiyotiklerin yol açtığı en ciddi sorun ise antibiyotiklere dirençli bakterilerin gelişmesi. Bu tip bakterilerle olan enfeksiyonların tedavisi için çok daha güçlü antibiyotikler gerekiyor ve bunların birçoğu ancak  hastanede damar yoluyla veriliyor.</span></p><p style="text-align: -webkit-auto; "><span style="-webkit-text-size-adjust: auto; background-color: rgba(255, 255, 255, 0);">Orta kulak enfeksiyonları, ağır sinüs enfeksiyonları, A grubu beta hemolitik  streptokokların yaptığı boğaz enfeksiyonları genellikle antibiyotiklerin kullanıldıkları hastalıklar. Bunun yanında soğuk algınlığı, öksürük ve bronşit genellikle virüslerle olduğu için antibiyotik kullanılması gerekmiyor. Bu hastalıklar doğal seyirleri içinde 1-2 hafta sürerek düzeliyor.</span></p><p style="text-align: justify; "></p><div style="text-align: -webkit-auto; "><span style="-webkit-text-size-adjust: auto; background-color: rgba(255, 255, 255, 0);">Bazı viral enfeksiyonlarda ise bakterilerin neden olduğu ikincil enfeksiyonlar görülebiliyor. Ancak bu tip enfeksiyonların önlenebilmesi için de önceden antibiyotik başlamanın yararı olmuyor.  Çocuk her hasta olduğunda antibiyotikleri tek tedavi yöntemi olarak görmek ise son derece yanlış!</span></div><strong style="-webkit-text-size-adjust: auto; background-color: rgba(255, 255, 255, 0);"><div style="text-align: -webkit-auto;"><br></div><div style="text-align: -webkit-auto;"><strong>Çocuklarda En Çok Görülen Yaz Hastalıkları</strong></div></strong><p></p><p style="text-align: -webkit-auto; "><span style="-webkit-text-size-adjust: auto; background-color: rgba(255, 255, 255, 0);">Sıcak yaz aylarını çok seven mikro-organizmalar içtiğimiz suda, yediğimiz besinlerde, hatta soluduğumuz havada bile bulunabiliyorlar. Dikkatsizliğimiz, tedbirsizliğimiz ya da umursamazlığımız ise onların neden olacakları hastalıklara adeta davetiye çıkarıyor. Özellikle de bünyeleri bizler kadar güçlü olmayan çocuklarımız bu mikro-organizmalar nedeniyle çok çabuk hastalanabiliyor.</span></p><p style="text-align: -webkit-auto; "><span style="-webkit-text-size-adjust: auto; background-color: rgba(255, 255, 255, 0);">Tatil süreci ise yaz hastalıklarını tetikleyici bir işlev görüyor. Tatil nedeniyle gidilen farklı yerlerdeki mikro-organizmalara bağışıklık sisteminin alışık olmaması ve hava değişikliği nedeniyle vücut direncinin düşmesi; bu hastalıklara yakalanmayı kaçınılmaz kılıyor.</span></p><p style="text-align: -webkit-auto; "><span style="-webkit-text-size-adjust: auto; background-color: rgba(255, 255, 255, 0);">Alınacak önlemler ve uygulanabilecek basit tedavilerle bu hastalıklardan korunmak ya da en azından daha hafif atlatmak ise mümkün.  Şimdi gelin kısaca bunlara göz atalım…</span></p><p style="text-align: justify; "></p><div style="text-align: -webkit-auto;"><strong style="-webkit-text-size-adjust: auto; background-color: rgba(255, 255, 255, 0);">Kusma ve ishal</strong></div><div style="text-align: -webkit-auto;"><span style="-webkit-text-size-adjust: auto; background-color: rgba(255, 255, 255, 0);">Kusma ve ishal ülkemizde yaz aylarında en sık görülen çocukluk çağı hastalıkları içinde en yaygın olanları. Mikroplu suların içilmesi bağırsak enfeksiyonlarına neden oluyor. Bozulmuş, mikroplarla enfekte olmuş besinlerin yenmesi ise besin zehirlenmelerine yol açıyor. Bu tür enfeksiyon ve zehirlenmeler sıklıkla kusma ile başlıyor ve ishalle devam ediyor.</span></div><p></p><p style="text-align: -webkit-auto; "><span style="-webkit-text-size-adjust: auto; background-color: rgba(255, 255, 255, 0);">Besin zehirlenmeleri dışında ishal ve kusmaların en önemli nedenlerinden biri de virüslerin yol açtığı barsak enfeksiyonları. Yine bazı özel bakteriler de bu hastalığa neden olabiliyor. Hastalık genellikle bir hafta içinde kendiliğinden düzeliyor. Amipli ve basilli dizanterinin yol açtığı ishallerse kendiliğinden düzelmiyor. Her ne kadar birkaç gün içinde  azalma gösterseler de, ilaç tedavisi uygulanmadıkça  tekrarlama olasılıkları yüksek.</span></p><p style="text-align: -webkit-auto; "><span style="-webkit-text-size-adjust: auto; background-color: rgba(255, 255, 255, 0);">İshal ve kusma durumunda kaybedilen sıvının yerine konulması yaşamsal önem taşıyor.  Hastalığın başlangıcından yani ilk kusmadan hemen sonra çocuğun yemeğe zorlanmadan şekerli ve tuzlu (ağızdan sıvı tozları) su hazırlayıp verilmesi en uygun yaklaşım.  Bunun yanında ayran, yoğurt, ıhlamur, elma suyu, çay da kaybedilen sıvının karşılanması için kullanılabiliyor. Kusma ve ishal vakalarında sıvı kaybı dışında başka bir hayati tehlike genellikle söz konusu değil.</span></p><p style="text-align: -webkit-auto; "><span style="-webkit-text-size-adjust: auto; background-color: rgba(255, 255, 255, 0);">Giardia denilen parazitin yol açtığı ishaller ise çok uzun sürebiliyor. Bu nedenle düzelmeyen ishallerde bu parazitin aranması gerekiyor.  İshalle birlikte dışkıda sümüksü bir yapının bulunması ve kan görülmesi  de kaka tetkikini gerektiriyor. Bu durumlar amiplerden kaynaklanabiliyor.</span></p><p style="text-align: -webkit-auto; "><span style="-webkit-text-size-adjust: auto; background-color: rgba(255, 255, 255, 0);">Çocuklar  ishal ve kusma  sırasında çok az bir sıvı kaybetseler bile halsizlik hissedebiliyorlar.  Sıvı ihtiyacı ağızdan alamaması halinde sıvı kaybı çok ciddi boyutlara ulaşabileceğinden az da olsa mutlaka sıvı verilmesi gerekiyor. Eğer ağızdan sıvı kaybı karşılanamıyorsa ve dehidratasyon (kalp hızının çok artması, nefesinin sıklaşması, derisinin sıvı kaybından dolayı gerginliğinin kaybolması, dilinin ve ağzının kuruması gibi bulguların eşlik ettiği durum) gözleniyorsa  çocuğun hastaneye yatırılarak damardan sıvı verilmesi gerekiyor.</span></p><p style="text-align: -webkit-auto; "><span style="-webkit-text-size-adjust: auto; background-color: rgba(255, 255, 255, 0);">İshalde kaka kültürü alınmadan ve neden ortaya konmadan antibiyotik ve ishal durdurucu ilaçların verilmesi ise kesinlikle sakıncalı. Bu yaklaşım çocuğun ileride çok sık ishal olmasına veya barsak sisteminin düzensizleşmesine yol açıyor.</span></p><p style="text-align: justify; "></p><div style="text-align: -webkit-auto;"><strong style="-webkit-text-size-adjust: auto; background-color: rgba(255, 255, 255, 0);">İsilik</strong></div><div style="text-align: -webkit-auto;"><span style="-webkit-text-size-adjust: auto; background-color: rgba(255, 255, 255, 0);">Çocuklarda vücudun çeşitli bölgelerinde kaşıntılı ve kırmızı minik kabarıklıklar ve deri döküntüsü  ile karakterize olan isilik, yaz aylarında oldukça sık görülüyor. Bu rahatsızlığa neden olan faktörlerin en önemlisi, ter bezlerinin tıkanması ve terin gerektiği gibi dışarı atlamaması. Bu da deride kaşınmaya, kızarmaya, ve dökülmelere yol açıyor.</span></div><p></p><p style="text-align: -webkit-auto; "><span style="-webkit-text-size-adjust: auto; background-color: rgba(255, 255, 255, 0);">Ortamdaki  nem miktarının fazlalığı isilik  belirtilerini ağırlaştırıyor.  Kaşıntı sonucu deride açılmaların oluşması ise  çeşitli enfeksiyonlara neden oluyor.</span></p><p style="text-align: -webkit-auto; "><span style="-webkit-text-size-adjust: auto; background-color: rgba(255, 255, 255, 0);">İsiliğin önlenmesi ise son derece basit. Pamuklu giysiler giyilmesi, sık sık banyo yapılması ve derinin mümkün olduğunca havalandırılması  alınması gereken başlıca önlemler. Yine baş göstermiş bir  isilik vakasını çabuk iyileştirmek için de bunları yapmak yeterli. Diğer yandan,  bazen ağır olgularda  doktor tavsiyesine göre ilaçlar, pomatlar kullanılması da gerekebiliyor.</span></p><p style="text-align: justify; "></p><div style="text-align: -webkit-auto;"><strong style="-webkit-text-size-adjust: auto; background-color: rgba(255, 255, 255, 0);">Pişik</strong></div><div style="text-align: -webkit-auto;"><span style="-webkit-text-size-adjust: auto; background-color: rgba(255, 255, 255, 0);">Genellikle bez bağlanan bölgede görülen pişikler yazın daha rahatsız ediyor Bunun başlıca nedenleri; bebeklerin yaz aylarında çok daha çabuk ishal olmaları, sık sık bezin değiştirilmemesi ve popo bölgesinin havalandırılmaması..</span></div><p></p><p style="text-align: -webkit-auto; "><span style="-webkit-text-size-adjust: auto; background-color: rgba(255, 255, 255, 0);">Pişik her ne kadar  can sıkıcı bir sorun olsa da her kakadan sonra bebeğin altının sabun kullanmadan bol suyla yıkanması, bezin sık sık değiştirilmesi, gündüzleri mümkün oldukça bez kullanılmaması gibi tedbirlerle önlenebiliyor.Gerekli durumlarda pişik kremi kullanmaksa sorunu halletmenin bir diğer yolu.</span></p><p style="text-align: justify; "></p><div style="text-align: -webkit-auto;"><strong style="-webkit-text-size-adjust: auto; background-color: rgba(255, 255, 255, 0);">Güneş çarpmaları</strong></div><div style="text-align: -webkit-auto;"><span style="-webkit-text-size-adjust: auto; background-color: rgba(255, 255, 255, 0);">Güneş çarpmaları, aşırı sıcakta veya saat 11.00-15.00 arası uzun süreli güneş ışığına maruz kalındığında yaşanıyor. Yazın bebek ve çocuklarda güneş çarpması oldukça sık görülüyor.</span></div><p></p><p style="text-align: -webkit-auto; "><span style="-webkit-text-size-adjust: auto; background-color: rgba(255, 255, 255, 0);">Yüksek ateş, kırmızı, sıcak ve kuru deri, halsizlik, mide bulantısı, baş dönmesi, şuur kaybı gibi belirtilerle kendini gösteren güneş çarpması acil müdahale gerektiren bir durum.  İlk yardım aşamasında çocuğu hemen serin bir yere götürmek, duş aldırmak ve ıslak çarşafa sarmak gerekiyor. Eğer durum düzelmiyorsa hemen hastaneye götürmek yaşamsal önem taşıyor.</span></p><p style="text-align: justify; "></p><div style="text-align: -webkit-auto; "><span style="-webkit-text-size-adjust: auto; background-color: rgba(255, 255, 255, 0);">Bu durumla karşılaşmamanın yolu ise çocukların saat 11.00-15.00 arası mümkün oldukça dışarı çıkmamalarını sağlamaktan geçiyor. Ayrıca yeterli sıvı almalarını, açık renk elbise giymelerini ve şapka takmalarını sağlamak da güneş çarpmalarının önlenmesinde etkili olan diğer faktörler.</span></div><strong style="-webkit-text-size-adjust: auto; background-color: rgba(255, 255, 255, 0);"><div style="text-align: -webkit-auto;"><br></div><div style="text-align: -webkit-auto;"><strong>Güneş yanıkları</strong></div></strong><div style="text-align: -webkit-auto;"><span style="-webkit-text-size-adjust: auto; background-color: rgba(255, 255, 255, 0);">Güneşin yaydığı zararlı ışınlar çocukların hassas cildi açısından önemli bir risk faktörü. Bu ışınlar deniz kenarında kent ortamından daha güçlü bir etkiye sahip. Gerekli önlem alınmazsa yanıklara yol açabiliyorlar. Buna meydan vermemek için çocukları korumak gerekiyor. Onları 11.00-15.00 saatleri arasında güneşe çıkarmamak ve koruma faktörü yüksek güneş kremleri kullanmakla bu sorunu engellemek mümkün.</span></div><p></p><p style="text-align: -webkit-auto; "><span style="-webkit-text-size-adjust: auto; background-color: rgba(255, 255, 255, 0);">Güneş yanıklarında ise doktorun önerdiği rahatlatıcı ve onarıcı kremlerin kullanılması gerekiyor. Ayrıca böyle bir durumla karşılaşıldığında çocuğun bol bol sıvı almasını sağlamak cildinin kaybettiği nemi geri kazandırma noktasında önem taşıyor.</span></p><p style="text-align: justify; "></p><div style="text-align: -webkit-auto;"><strong style="-webkit-text-size-adjust: auto; background-color: rgba(255, 255, 255, 0);">Göz iltihaplanmaları</strong></div><div style="text-align: -webkit-auto;"><span style="-webkit-text-size-adjust: auto; background-color: rgba(255, 255, 255, 0);">Eğer çocuğunuzun gözlerinin beyazında kızarma görüyorsanız, sorun  ?konjonktivit? denen göz iltihabı olabilir.  Her ne kadar bu kırmızılık tahriş, alerjik reaksiyon ya da daha ciddi bir hastalık belirtisi olabilirse de neden çoğunlukla konjonktivitdir.  Ayrıca gözlerde yanma, yaşarma veya akıntı da konjonktivite işaret edebilir.</span></div><p></p><p style="text-align: -webkit-auto; "><span style="-webkit-text-size-adjust: auto; background-color: rgba(255, 255, 255, 0);">Bu belirtilerin gözlenmesi durumunda ilk yapılması gereken ise  çocuğun bir doktora götürülmesi.  Daha önce açılmış ya da başkasının daha önce kullandığı göz ilaçlarının kullanılması ise önemli sakıncalar içeriyor.</span></p><p style="text-align: justify; "></p><div style="text-align: -webkit-auto; "><span style="-webkit-text-size-adjust: auto; background-color: rgba(255, 255, 255, 0);">Konjonktivite genellikle virüsler, bazen de bakteriler neden oluyor. Tedavisinde ise antibiyotik ilaçlı göz damlaları kullanılıyor. Tedaviye yanıt alana kadar çocuğun gözleriyle doğrudan temas etmemekse ayrıca önemli. Çünkü konjonktivit bulaşıcılığı yüksek olan bir enfeksiyon. Bu nedenle göze temas etmemek, edildiğinde ise ellerin çok dikkatli yıkanması gerekiyor.</span></div><strong style="-webkit-text-size-adjust: auto; background-color: rgba(255, 255, 255, 0);"><div style="text-align: -webkit-auto;"><br></div><div style="text-align: -webkit-auto;"><strong>İdrar yolları enfeksiyonları</strong></div></strong><div style="text-align: -webkit-auto;"><span style="-webkit-text-size-adjust: auto; background-color: rgba(255, 255, 255, 0);">İdrar yolları enfeksiyonları küçük çocuklarda özellikle kızlarda oldukça sık görülen bir yaz hastalığı. Bu hastalığa genellikle bakteriler yol açıyor. Rahatsızlık enfeksiyonun  tutulum yerine göre değişik isim alıyor. En sık enfekte olan bölge olan  idrar kesesinin iltihabına sistit deniyor.</span></div><p></p><p style="text-align: -webkit-auto; "><span style="-webkit-text-size-adjust: auto; background-color: rgba(255, 255, 255, 0);">Sistit genellikle bakterilerin idrar kesesine gaita yoluyla bulaşmasıyla oluşuyor. Kızlarda çok daha fazla görülüyor. Bunun nedeni üretra denen idrar kesesinden sonraki tüpün kızlarda daha kısa oluşu. Alt karın ağrısı, hassasiyet, idrar yapılırken sancı, sık idrar çıkma, kanlı idrar ve ateş sistitin başlıca belirtileri.</span></p><p style="text-align: -webkit-auto; "><span style="-webkit-text-size-adjust: auto; background-color: rgba(255, 255, 255, 0);">Piyelonefrit ise böbreklerin  enfeksiyonuna deniyor. Bu hastalık   yaygın karın ağrısı ve yüksek ateşle seyrediyor.</span></p><p style="text-align: -webkit-auto; "><span style="-webkit-text-size-adjust: auto; background-color: rgba(255, 255, 255, 0);">İdrar yolları  enfeksiyonları en kısa zamanda antibiyotik tedavisi şart. Ancak bu tür bir enfeksiyonu düşündüren  yakınmaları olan çocuklarda uygun antibiyotiğin saptanması için öncelikle idrar tahlili ve idrar kültürü yapılması gerekiyor.</span></p><p style="text-align: -webkit-auto; "><span style="-webkit-text-size-adjust: auto; background-color: rgba(255, 255, 255, 0);">Enfeksiyonun şiddetine ve tutulum yerine göre ek testler (ultrason)gerekebileceğinden böbrek hastalıkları uzmanına da danışmak gerekebiliyor.</span></p>

Yazın en sık görülen hastalıklar

Çocuklar hep kış aylarında üşütüp hastalanırlar diye düşünürüz. Oysa soğuk havalar kadar sıcak havalar da çocuklarımızı hasta ediyor. Çünkü bakteri ve virüsler böyle havalarda daha çabuk ürüyor ve çoğalıyorlar. Özellikle de hava sıcaklığının 30 derecenin üzerine çıktığı dönemlerde…Yanınızda bulundur…

Devamı »

Ödem atıcı kür nasıl yapılır ?

<p style="margin: 0px 0px 10px; padding: 0px; text-align: justify; "><span style="background-color: rgba(255, 255, 255, 0); -webkit-text-size-adjust: auto; text-align: -webkit-auto; ">Biraz önce tvde harika bir konuya rastladım, vücütta oluşan ödemi vücuttan söken bir tarif buldum bu kür aynı zamanda </span><span style="-webkit-text-size-adjust: auto; text-align: -webkit-auto; margin: 0px; padding: 0px; ">zayıflama</span><span style="background-color: rgba(255, 255, 255, 0); -webkit-text-size-adjust: auto; text-align: -webkit-auto; ">yada yardımcı olmakta çünkü kür içerisindeki bazı otlar yağ yakmayı sağlıyor,</span></p><p></p><p style="text-align: -webkit-auto; margin: 0px 0px 10px; padding: 0px; "><span style="-webkit-text-size-adjust: auto; background-color: rgba(255, 255, 255, 0);">Ödem sökücü kür yada diyetisyenlerin deyimiyle, <strong style="margin: 0px; padding: 0px; ">ödem atıcı kür</strong> için gerekli malzemeler ve kürün tarifi aşağıdaki gibi:</span></p><ul style="margin: 0px 0px 10px 18px; padding: 0px; text-align: justify; "><li style="text-align: -webkit-auto;margin: 0px; padding: 2px 0px; "><span style="-webkit-text-size-adjust: auto; background-color: rgba(255, 255, 255, 0);">1,5 litre su</span></li><li style="text-align: -webkit-auto;margin: 0px; padding: 2px 0px; "><span style="-webkit-text-size-adjust: auto; background-color: rgba(255, 255, 255, 0);">2 adet limon</span></li><li style="text-align: -webkit-auto;margin: 0px; padding: 2px 0px; "><span style="-webkit-text-size-adjust: auto; background-color: rgba(255, 255, 255, 0);">1 demet maydanoz</span></li><li style="text-align: -webkit-auto;margin: 0px; padding: 2px 0px; "><span style="-webkit-text-size-adjust: auto; background-color: rgba(255, 255, 255, 0);">1 demet bebek ıspanak veyaz semizotu</span></li><li style="text-align: -webkit-auto;margin: 0px; padding: 2px 0px; "><span style="-webkit-text-size-adjust: auto; background-color: rgba(255, 255, 255, 0);">2 çubuk tarçın</span></li><li style="text-align: -webkit-auto;margin: 0px; padding: 2px 0px; "><span style="-webkit-text-size-adjust: auto; background-color: rgba(255, 255, 255, 0);">1 parmak kadar taze zencefil</span></li><li style="text-align: -webkit-auto;margin: 0px; padding: 2px 0px; "><span style="-webkit-text-size-adjust: auto; background-color: rgba(255, 255, 255, 0);">1 demet dereotu</span></li><li style="text-align: -webkit-auto;margin: 0px; padding: 2px 0px; "><span style="-webkit-text-size-adjust: auto; background-color: rgba(255, 255, 255, 0);">1 tatlı k. top karabiber</span></li></ul><p style="text-align: -webkit-auto; margin: 0px 0px 10px; padding: 0px; "><span style="-webkit-text-size-adjust: auto; background-color: rgba(255, 255, 255, 0);">İşte hazırlanışı:</span></p><p style="text-align: -webkit-auto; margin: 0px 0px 10px; padding: 0px; "><span style="-webkit-text-size-adjust: auto; background-color: rgba(255, 255, 255, 0);">Yukarıda belirtilen tüm malzemeleri bir tencereye koyun yeşil olan sebzeleri el yardımıyla ikiye bölün. Bir kaç taşım kaynatılır ve süzülüp içine zencefil ve tane karabiberi de koyun 5-10 dakika sonra tekrar süzün ve günde 4 bardak kadar için.</span><span style="color: rgb(128, 128, 128); font-family: Verdana; font-size: 12px; -webkit-tap-highlight-color: rgba(26, 26, 26, 0.292969); -webkit-composition-fill-color: rgba(175, 192, 227, 0.230469); -webkit-composition-frame-color: rgba(77, 128, 180, 0.230469); -webkit-text-size-adjust: auto; background-color: rgb(238, 238, 238); ">.</span></p>

Ödem atıcı kür nasıl yapılır ?

Biraz önce tvde harika bir konuya rastladım, vücütta oluşan ödemi vücuttan söken bir tarif buldum bu kür aynı zamanda zayıflamayada yardımcı olmakta çünkü kür içerisindeki bazı otlar yağ yakmayı sağlıyor,Ödem sökücü kür yada diyetisyenlerin deyimiyle, ödem atıcı kür için gerekli malzemeler ve kürün …

Devamı »