Türkiye'de ilk çene nakli yapıldı

<br /><div class="separator" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em; text-align: center;"><img alt="ilk-yuz-nakli" border="0" height="217" src="http://2.bp.blogspot.com/-MknnXUEeC80/Uej5PXSrt1I/AAAAAAAABps/vCgaVma02ac/s320/ilk-yuz-nakli.jpg" title="ilk yüz nakli" width="320" /></div><br /><b>Türkiye'nin beşinci yüz nakli operasyonu kapsamında Polonyalı turist Andrzej Kucza'nın yüzü ile çenesinin başarılı bir şekilde Recep Sert'e nakledildiği belirtildi.</b><br /><br />Akdeniz Üniversitesi Hastanesinde, Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ömer Özkan başkanlığındaki ekip tarafından saat 07.30 sıralarında başlayan nakil ameliyatı tamamlandı. <br /><br />Prof. Dr. Özkan başkanlığındaki ekip tarafından 43 yaşındaki Polonyalı turist Andrzej Kucza'dan alınan yüz, 2007 yılında silahını temizlerken av tüfeğinin ateş alması sonucu yüzünden yaralanan 27 yaşındaki Recep Sert'e nakledildi.<br /><br />Nakil işleminde, kazada çenesini ve sol gözünü kaybeden Sert'in yüzünün yanı sıra çenenisinin de değiştirildiği öğrenildi. Recep Sert'e tam yüz nakli yapıldığı, göz kapakları ile kulakları hariç, kaşları, burnu ve alt çenesi ile üst çenesinin değiştirildiği kaydedildi. Çene nakil işleminin ise Türkiye'de ilk olduğu bildirildi.<br /><br />Muğla'da tatil yaptığı sırada boğulma tehlikesi geçiren ve kaldırıldığı hastanede beyin ölümü gerçekleşen Polonyalı turist Andrzej Kucza'nın organlarının bağışlanması üzerine, yüzünün Bursa'da yaşayan Recep Sert'e nakledilmesi kararlaştırılmış, dün saat 21.30 sıralarında nakil için işlemler başlamıştı.<br /><br /><b>''Güzel bir ameliyat oldu'' </b><br /><br />Türkiye'nin beşinci yüz naklini gerçekleştiren Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Plastik, Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ömer Özkan, Akdeniz Üniversitesi Senato Toplantı Salonu'nda basın toplantısı düzenledi.<br /><br />Ameliyatın zevkli geçtiğini ifade eden Özkan, "Bu tür hastaların ameliyatında ameliyatları zevkli yapabiliyorsanız, 'zevkli oldu' diyebiliyorsanız hakikaten daha mutlu oluyorsunuz. Bu da güle oynaya çok güzel bir ameliyat oldu. Tüm ekibimize teşekkür ediyoruz" diye konuştu.<br /><b><br /></b><b>Türkiye'de ilk, dünyanın sayılı çift çene nakli</b><br /><br />Türkiye'nin dördüncü yüz nakli yapılan Turan Çolak'ın ameliyatının komplike bir vaka olduğuna işaret eden Özkan, hastanın kulağını, saçlarının büyük kısmını, tüm yüzü içeren bir nakil yaptıklarını söyledi.<br /><br />Bu hastada da farklı bir durumun söz konusu olduğunu dile getiren Özkan, şöyle konuştu:<br /><br />"Hem üst çene hem alt çenenin beraber taşınması ve adapte edilmesi çok zordur. Bunun belli bir düzen içinde, canlı bir şekilde nakledilmesi çok daha önemli. Dünyada sayılıdır, bu ikinci ya da üçüncü vakadır. Hastanın hem görüntüsü hem de yemesi içmesi açısından önemli bir ameliyattı. Türkiye'de çift çene nakli ilk defa yapılıyor."<br /><br />Bir gazetecinin, çeneyi ne zaman kullanabileceğini sorması üzerine Prof. Dr. Özkan, çenenin 6 hafta sonra kullanılabileceğini ancak onu hissetmesinin önemli olduğunu ifade ederek, hissetme hareketlerinin de en az 1 yılı bulacağını bildirdi.<br /><br /><b>"Biz artık ustalaştık"</b><br /><br />Nakil işlemlerinin dün saat 05.00'de başladığını ve 24 saat geçmeden tamamladıklarını anlatan Özkan, şöyle devam etti:<br /><br />"Çok hızlı oldu, biz artık ustalaştık, çok daha rahat yapıyoruz. Her şey kağıt üzerinde yazıldığı gibi çok rahat bir şekilde gerçekleştiriliyor. Ekip de artık çok kuvvetli, hiçbir zorluk olmadan rahat bir şekilde herşeyi planlayıp Muğla ilinden dokunun buraya getirilmesi, hastanın İzmir'den getirilmesi sağlandı."<br /><br />Organ vericinin yabancı uyruklu olmasının hatırlatılması üzerine Özkan, Gazi Üniversitesinde yapılan naklin de yabancı uyruklu bir kişiden gerçekleştirildiğini, dünyada bunun örnekleri olduğunu kaydetti. Türkiye'de 5 yüz naklinin yapıldığını, bunun 3'ünün Akdeniz Üniversitesinde gerçekleştirildiğini dile getiren Özkan, bu tür operasyonların örnek olması temennisinde bulundu.<br /><br />Bu tür ameliyatların zor ameliyatlar olduğunu söyleyen Özkan, "Bu tür ameliyatlar hep stres altında yapılır, cerrahlar stres altında olur ve etrafa saldırır ama bizim ameliyatımız gayet zevkli geçti. Konuşa konuşa bir şeyleri paylaşıyoruz, hiç stres olmadan, fikir sorarak, bilgi alışverişi yaparak ameliyatı yaptık. Zevkli, güle oynaya bir ameliyattı" diye konuştu.<br /><br />Ameliyatın başarılı geçtiğini ancak 10 günlük sürenin çok önemli olduğunu vurgulayan Özkan, bir aylığın, bir yıllığın hasta için riskli olduğunu ifade etti. Şu an için bir tersliğin sözkonusu olmadığını belirten Özkan, "Allah korusun bir terslik olursa çok üzülürüz" dedi.<br /><br />Yüz naklinde alıcı ile verici arasında 15 yaş farkı bulunduğunun hatırlatılması üzerine Özkan, yüzün çok kolay bulunan bir doku olmadığını, 20 yaşına kadar kullanma olasılığı olduğunu kaydetti. Yüzün çok yıpranmadığını, çok da yaşlı olmadığını anlatan Özkan, "Hastamızın profiline uyan bir yüzdü" diye konuştu.<br /><br />Hastanın göz kapakları hariç yüzünün tamamının alındığını belirten Özkan, ikinci ya da üçüncü gün uyandırmayı planladıklarını bildirdi.<br /><br />Özkan, dünyada yüz nakli operasyonunun 25 tane olduğunu kaydederek, Türkiye'de ise 5 operasyon yapıldığını, üniversite olarak bunların 3'ünü gerçekleştirdiklerine dikkati çekti. Özkan, yüz nakli sayısında Fransa'nın birinci, Türkiye'nin ise ikinci sırada yer alabileceğini dile getirdi.<br /><br />AA

Türkiye'de ilk çene nakli yapıldı

Türkiye'nin beşinci yüz nakli operasyonu kapsamında Polonyalı turist Andrzej Kucza'nın yüzü ile çenesinin başarılı bir şekilde Recep...

Devamı »

Kekemelik ve tedavi yöntemleri nelerdir?

<b>Kekelemenin Sebepleri Ve Tedavisi</b><br /><br />Kekeleme, ses tellerinde oluşan bir sorun sonucunda damaktan okunan kelimeleri söylerken zorlanmaya sebep olan bir tür problemdir. Kekeleme problemi özellikle küçük çocuklarda gözüken ve zamanla geçmektedir. Ancak bazı durumlarda ses tellerindeki problemler kalıcı bir sorun haline gelip, yetişkinlik döneminde de etkisini gösterebilmektedir.<br /><br />Kekemelik problemi kendi içerisinde derecelere ayrılmaktadır. Kişinin kekelediği kelime kökleri ve kekeleme süresine göre bu dereceler belirlenmektedir. Genellikle tedaviler ve hastalık için yapılacak aktiviteler bu hastalık derecelerine göre değişmektedir.<br /><br />Kekemelik doğuştan veya sonradan oluşabilen bir sorundur. Sebepleri henüz tam olarak kanıtlanamasa da, temel sebeplerinin gerilim ve stresten kaynaklandığı düşünülmektedir. Kekemelik bir hastalık olarak değil, bir rahatsızlık olarak görülmektedir. Bu yüzden de herhangi bir belirtisi veya hastalık süreci yoktur. Kekemelik rahatsızlığının günümüz şartlarında henüz %100 onaylı tedavi yöntemi bulunmamaktadır. Ancak birçok uzman doktor bu hastalığın derinine inerek tedavisi için araştırma yapmaktadır. Hatta yeni modern tıp bu konu hakkında araştırma yaparak birçok kısmında ilerleme kaydetmiştir.<br /><br />Kekemelik hastalığının tıp ortamında tedavisi olmasa da, günümüzde bazı özel sağlık merkezlerinde kekemelik hastalığına karşı tedaviler verilmektedir. Bu sağlık merkezlerinde kekemelik derecesini azaltmak ve kişiye konuşurken pratiklik kazandırılarak, kekelemeyi bıraktırmak hedeflenmektedir. Özel sağlık merkezlerindeki tedavi yöntemleri ise farklılık göstermekte olup, hiçbir yöntem sağlık bakanlığı tarafından onaylı değildir. Bu özel sağlık merkezlerinde bazı uzman kişilerin kendi geliştirdiği yöntemler kullanılarak kekemeliğe çözüm üretilmeye çalışılmaktadır. Kimi kişilerde bu yöntemler başarıya ulaşabilirken, bazı kimselerde etki gösterememesi nedeniyle genel olarak kabul gören yöntemler haline gelememiştir. Kısacası kekemelik tedavisi için birçok yöntem vardır fakat hiçbiri kesin tedavi yöntemi değildir.<br /><br />Kekemelik problemi için bazı durumlarda ses telleri problemini düzeltmek için ilaçlara da başvurulabilmektedir. Ancak ilaçlarla kekemelik problemi tam olarak giderilemeyeceğinden dolayı, bunların yanında nefes alıştırmaları ve konuşma aktiviteleri de yapılarak kekemelikle mücadele edilmektedir.

Kekemelik ve tedavi yöntemleri nelerdir?

Kekelemenin Sebepleri Ve Tedavisi Kekeleme, ses tellerinde oluşan bir sorun sonucunda damaktan okunan kelimeleri söylerken zorlanmaya sebep ...

Devamı »

Dünyanın en sağlıklı ve faydalı 12 bitkisi

Çağlardan beri insanlar tedavi amacıyla bitkilere yöneliyor. Son yıllarda bunun daha popüler olmasının nedeni, sağlık sigortalarının ve ilaç fiyatlarının yüksek olması. İşte doğal tedavi amaçlı kullanılan faydalı bitkiler...<br /><br /><b>1. Papatya</b><br /><br />Genellikle çayı yapılarak içilen papatya, bağırsaklarda oluşan sorunları rahatlatmasıyla bilinir. Ayrıca mide bulantısı ve gastroentirit tedavisinde de kullanılır. Papatyanın rahatlatıcı özelliği hem çocuklar hem de yetişkinler üzerinde etkilidir. Uyumakta zorluk çeken çocuklarda güvenle kullanılabileceği gibi stres altında hissedildiği zamanlarda da yetişkinler tarafından tercih edilebilir.<br /><br /><b>2. Hayıt Ağacı</b><br /><br />Hayıt ağacı menstural dönemi düzenler ve kadınlarda progesteron hormonunun salgılanmasını sağlar. Hayıt ağacı meyveleri yavaş etki eden ve ancak uzun süreli kullanımda etkilerini gösteren bir bitkidir. Hamile kalma sorunu yaşayan bayanlarda 1–2 yıl süreli kullanılır ve hamilelik başladığında kullanımına son verilir. Ayrıca adet öncesi dönemle ilişkilendirilen kramplar ve göğüs bölgesinde hassaslığa neden olan prolaktin hormonu üretim seviyesini de düşürür.<br /><br /><b>3. Kahve</b><br /><br />İçerdiği kafein nedeniyle çoğu beslenme önerisinde yer almayan kahve, bazı durumlarda olumlu etkilere de sahiptir. Acının algılanmasını bloke ederek ağrıların azaltılmasında, bronşları açarak grip, soğuk algınlığı ve astım gibi rahatsızların tedavisinde kullanılabilir. Koreli bilim adamlarının yaptığı araştırmalara göre kahvenin içinde bulunan kafein, fiziksel dayanıklılığı da artırıyor.<br /><br /><b>4. Çuha Çiçeği Yağı</b><br /><br />Çuha çiçeği yağı, genellikle romatoid artiridin etkilerini azaltmada ve kolesterolü düşürmede kullanılır. Çuha çiçeği obezlik, sindirim sorunları ve solunum yolları şikâyetleri için de tercih edilen bir bitkidir. Ayrıca adet öncesi sendromunu şikâyeti olan bayanlar tarafından da kullanılır. Ancak hamilelik söz konusu olduğunda kullanılmaması gerekmektedir.<br /><br /><b>5. Gümüş Düğme</b><br /><br />Dayanılmaz ağrıya neden olan migrenin tam nedeni bilinmiyor. Bazı uzmanlar bu sorunun nedenini baştaki kan damarlarının genişleyerek sinirlere baskı yapmasından kaynaklandığını savunuyor. Gümüş düğme beyinde bulunan kan damarlarını rahatlatarak duyulan acıyı azaltıyor. Gümüş düğme bitkisinin diğer yararları ise doku ve eklemlerde meydana gelen iltihaplar azaltması. Ayrıca yüksek ateşin düşürülmesinde de oldukça etkili olan gümüş düğme, vücutta aspirin gibi işlev görürken yan etkileri olmadığı için daha çok tercih edilebilecek bir bitki.<br /><br /><b>6. Keten Tohumu</b><br /><br />Susam tanelerinden biraz daha büyük olan keten tohumu, Omega–9 ve Omega–3 asitleri, lif, protein, manganez, magnezyum, çinko ve diğer bir dizi mineral açısından oldukça zengindir. Keten tohumu birçok soruna çözüm getirmesi nedeniyle geniş bir kitle tarafından tercih edilir.<br /><br /><b>7. Sarımsak</b><br /><br />Sarımsak pek beğenilmeyen bir kokuya sahip olmasına rağmen sağlık açısından oldukça yararlı bir bitkidir. Mikroplara ve virüslere karşı vücuda direnç kazandırdığı bilinmektedir. Sarımsak kolesterol ve yüksek tansiyonun düşürülmesinde, kan şekerini dengelemede, kanserle mücadelede, bronşitin belirtilerini azaltmada ve bağışıklık sistemini güçlendirmede oldukça etkilidir. Ayrıca soğuk algınlığına da iyi gelmektedir.<br /><br /><b>8. Aloe Vera</b><br /><br />Toplum arasında en çok bilinen ve kullanımına en çok rastlanılan bitki olan aloe vera, güneş veya kazalar sonucu oluşan yanıkların tedavisinde tercih ediliyor. Bitkinin asıl yararlı kısmı aloe vera yaprağı. Aloe vera yetiştirmek için tek gerekli şey ise su. Yaprağın içinden çıkan su yanıkların neden olduğu acıyı azaltıyor ve iyileşme sürecini hızlandırıyor.<br /><br /><b>9. Kızılcık Suyu</b><br /><br />Kızılcık suyunun en çok bilinen yararı boşaltım sistemi sorunlarını çözmekteki etkisidir. Bakteriyel enfeksiyonu tedavi ederek sorunların çözülmesini sağlar. Kızılcık suyu, yüksek kolesterol ve kalp yetmezliği gibi sıkıntıları olan hastaların kalp sağlığını olumlu yönde etkilemektedir. C vitamini yönünden de oldukça zengin olan kızılcık suyu, dişlerin çürümesini ve plak oluşumunu engeller. Kızılcığın içinde bulunan asitler bileşikler ise böbrek ve tümör oluşumunu önler.<br /><br /><b>10. Ekinezya</b><br /><br />Ekinezya Amerikan yerlilerinin yaraları iyileştirmekte kullandıkları ve bilinen hiçbir yan etkisi olan bir bitkidir. Ekinezyanın içinde bulunan maddeler grip ve nezle virüslerine karşı etkili olduğu için özellikle grip mevsimlerinde tercih edilmektedir. Ekinezya bağışıklık sistemini güçlendirerek daha hızlı bir iyileşme sağlar. Boğaz ağrıları, öksürük ve tıkanıklık ekinezya bitkisi sayesinde kolayca atlatılmaktadır.<br /><br /><b>11. Siyah Yılan Kökü</b><br /><br />Siyah yılan kökü, menopoz için önerilen ve bu yönüyle bilinen bir bitkidir. Siyah yılan kökü sinirlerin gevşemesine ve dolayısıyla menopoz döneminin kolay atlatılmasına yardımcı olur. Siyah yılan kökü, menopoz döneminde oldukça sıkıntı veren ateş basması ataklarını önler. Üreme sistemi üzerinde oldukça etkili olan siyah yılan kökü hormonları dengeleyerek menopozun yanı sıra adet öncesi sendromu ve kaslarda meydana gelen kramplar gibi durumların tedavisinde de kullanılır.<br /><br /><b>12. Günlük</b><br /><br />Anadolu Sığla ağacı olarak da bilinen günlük ağacının gövdesinden elde edilen sakız, özellikle eklem iltihabı ve bursitin tedavisinde kullanılır. Aynı zamanda ishal ve solunum yolları şikâyetleri gibi sorunların tedavisinde de oldukça etkilidir. Ayrıca yüksek kolesterol, damla hastalığı, bel ağrıları, kas yangısı, fibromiyalji, obezlik, dizanteri ve göğüs hastalıklarına da iyi geldiği bilinmektedir.

Dünyanın en sağlıklı ve faydalı 12 bitkisi

Çağlardan beri insanlar tedavi amacıyla bitkilere yöneliyor. Son yıllarda bunun daha popüler olmasının nedeni, sağlık sigortalarının ve ilaç...

Devamı »

Hamileliğin 12. haftasında uygulanan muayenenin önemi nedir?

<div class="separator" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em; text-align: center;"><img alt="ultrason" border="0" src="http://1.bp.blogspot.com/-3rloJJWHBOg/UdTEGuJHY5I/AAAAAAAABpc/kLjslYivlj0/s214/hamile-kadin.jpg" title="hamilelik" /></div>Hamilelikte düzenli kontroller hem annenin hem de bebeğin sağlığı için yaşamsal öneme sahip. Bir asır önce temelleri oluşturulan gebelik takibi 16. haftada başlatılıyor ve ayda bir kez yapılan rutin takipler, 30. haftadan sonra genellikle 2 haftada bir, 36. haftadan sonra ise haftada 1 olarak doğuma kadar sürdürülüyordu. Bunun nedeni ise gebelik zehirlenmesi (preeklamsi) ve ani başlayan kanamalar gibi çeşitli komplikasyonların hamileliğin ikinci yarısından sonra görülmesiydi. Oysa son yıllarda tıp teknolojisindeki gelişmeler ve bilgi birikimi sayesinde anne ile bebeğin yaşamını tehdit edebilen pek çok komplikasyon 3 basit yöntemle hamileliğin henüz ilk haftalarında belirlenebiliyor; anne adayının öyküsünün alınması, kan tahlili ve ultrason muayenesi.<br /><br />Acıbadem Ankara Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Prof. Dr. Lütfü Önderoğlu, bu 3 yöntemle anne ve bebekte hangi sağlık sorunlarının tespit edilebildiğini anlattı.<br /><br /><b>Her hamile 12. haftada bu muayeneyi yaptırmalı!</b><br /><br />Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Prof. Dr. Lütfü Önderoğlu, 11.14. haftalar arasında yapılan tek bir muayene ile anne ile bebeği düşük veya yüksek riskli grup olarak ayrılabildiğini belirterek şunları söyledi: “Özellikle ilk üç ay sonunda kontrollerin yapılıp, bundan sonraki bakım programlarının kişiye ve ihtiyaca özgü yeniden planlanması hem anne hem de bebek için yaşam kurtarıcı oluyor. Çünkü bu sayede sağlık hizmeti çok daha verimli ve etkili verilebiliyor. Riskli gruplar erken dönemde belirlendiğinde anne veya bebekte oluşabilecek gebelik kayıpları, erken doğum, doğum öncesi kanamalar, büyüme geriliği, preeklamsi ve Down Sendromu gibi ciddi komplikasyonlar tespit edilerek, önlenebiliyor ya da sorun hafifletilebiliyor. Dolayısıyla her anne adayının 11-14. haftalar arasında, en ideali ise 12. haftada kontrole gelmesi çok önemli.” diyor.<br /><br /><b>MUAYENENİN 3 SİLAHŞÖRÜ: AİLE ÖYKÜSÜ, KAN TAHLİLİ, ULTRASONOGRAFİ…</b><br /><br /><b>1. Annenin öyküsü</b><br /><br />Yapılan muayenenin ilk adımında anne adayına daha önceki hamilelikte erken veya ölü doğum, gebelik tansiyonu, gebelik zehirlenmesi, bebeğin anne karnında iyi büyümemiş olması gibi sorunların olup olmadığı soruluyor, yapmış olduğu doğum varsa bunun tam bir hikayesi alınıyor. Anne öyküsünün alınması yüksek risk taşıyan ve doğumu 34 haftadan önce yapılma tehlikesi olan anne adaylarını seçebilme ve önlem alma şansını sunuyor. <br /><br /><b>2. Kan tetkikleri</b><br /><br />Anne adayının kan grubu, RH faktörü ve tam kan sayımı, geçirmiş olduğu enfeksiyonların araştırılmasının yanı sıra bu döneme ilişkin bazı özel hormon ve plasental proteinlerin bakılarak, anne yaşı ile gebelik haftasının birleştirildiği birinci ilk üç ay testi yapılabiliyor. Elde edilen test sonucu olasılık hesabı ile anne adayının kromozom anomalili bebek doğurma, preeklampsi ve buna bağlı büyüme geriliği riskleri sayısal olarak tespit ediyor. Çok yüksek risk taşıyanlar ile düşük risk taşıyan gebelerin ayrımına da böylece olanak tanınıyor. İlk trimester kan testinden en iyi sonucun alınabilmesi için bu test, ultrasonografi ile bakılan bebeğe ilişkin bazı özel ölçümlerle birleştiriliyor.<br /><br /><b>3. Ultrasonografi</b><br /><br />11-14 hafta arasında yapılacak ultrasonografi ile gebeliğe ilişkin pek çok bilgi alınabiliyor. Bu dönemde özellikle ense saydamlığı ölçümü birinci trimester tarama testi olarak biyokimyasal değerler ile kombine edildiğinde ve gerekirse kalbe uygulanan duktus venozus doppleri, kalp kapağı doppler ölçümlerinin yanı sıra burun kemiği değerlendirilmesi ile bebekte down sendromu gibi önemli kromozom anomalilerinin tahmin edilme şansı yüzde 90’lara ulaşıyor. Aynı zamanda çok erkenden bebekte majör yapısal anomalilerden anensefali, karın ön duvar anomalileri, mesane ve ağır nörolojik sistem anomalileri de görülebiliyor.<br /><br /><b>HANGİ RİSKLER TESPİT EDİLİYOR?</b><br /><br />Prof. Dr. Lütfü Önderoğlu, hamileliğin ilk 3 ayında yapılan kontrollerde tespit edilip, alınan tedbirler ve tedavilerle ortadan kaldırılabilen veya zararları büyük oranda hafifletilebilen riskleri şöyle sıralıyor:<br /><br /><b>ANNE ADAYINDA…</b><br /><br />Gebelik hipertansiyonu: Anne adayının tansiyonunun 140/90 mmHg ve üzerinde seyretmesi, beraberinde böbrekten idrara protein kaçağı olmasına preeklampsi, bir başka deyişle gebelik zehirlenmesi adı veriliyor. Yüzde 6-8 sıklıkla rastlanan hamilelik zehirlenmesi annede beyin kanamasından akciğer ödemine, görme kaybı, böbrek ve kalp yetmezliğinden ölüme kadar çok ciddi tablolara yol açabiliyor. Anne karnında bebekte büyüme ve gelişme geriliği olabiliyor, plasentanın erken ayrılma riski de artıyor.<br /><br /><b>ERKEN DOĞUM</b><br /><br />Özellikle 34 haftanın altında gerçekleşen doğumlar sonucunda bebek ölümleri ve nörolojik kalıcı hasarlarla karşılaşılması bugün için en başta gelen sorun olarak görülüyor. Önceki gebeliklerde erken doğum, erken su kesesi açılması gibi öykü alınması ve mevcut gebelikte rahim ağzı ile kanalın sonografik takibi bu yönde yüksek risk taşıyan gebeliklerin saptanmasına yardımcı oluyor.<br /><br /><b>BEBEKTE…</b><br /><br />Down Sendromu: 11- 12 haftada anne yaşı, kan tetkikleri ve ultrasonografi takibinden alınan sonuçlar birleştirilerek bebekte kromozom anomali riski tespit edilebiliyor. Eğer bebek yüksek risk grubundaysa, örneğin down sendromu riski yüzde 1 civarında ise koriyon villüs biyopsisi önerisi yapılarak erkenden kromozom analizine olanak sağlanabiliyor. Yapılan bu birinci trimester taraması ile kromozom anomalileri yüzde 90 oranında tahmin edilebiliyor.<br /><br /><b>Fetal anomaliler</b><br /><br />11-14 hafta sonografisi ile majör anomalilerin önemli bir bölümü tanınabiliyor. Örneğin bebeğin kafatası ve beyin dokusundaki gelişme sorunu, karın ön duvarındaki açıklık, dışarıya doğru fıtıklaşan bağırsak veya karaciğer, idrar kesesinde tıkanıklık veya dev bir idrar kesesi tespit edilebiliyor. Ayrıca gebeliğin ilerleyen dönemlerinde kendini gösterebilecek kalp anomalileri ile iskelet sistemine ait anomaliler hakkında ön fikir elde edilebiliyor ve bu gebeler yakın takibe alınabiliyor.<br /><br /><b>Büyüme ve gelişme geriliği</b><br /><br />Yetersiz gelişme ve büyüme nedeniyle anne karnında ölüm olabileceği gibi doğum sonrası kalıcı özürler de gelişebiliyor. Bu bebeklerin önceden tespiti, daha farklı bir takip önerilmesi ve gerekirse erkene alınabilecek doğum kararları ile anne ile bebeğin yaşamları kurtulabiliyor.

Hamileliğin 12. haftasında uygulanan muayenenin önemi nedir?

Hamilelikte düzenli kontroller hem annenin hem de bebeğin sağlığı için yaşamsal öneme sahip. Bir asır önce temelleri oluşturulan gebelik tak...

Devamı »